Takvim yaprakları 26 Şubat’ı gösterdiğinde, ülkemiz ve Akşehirimiz için son derece önemli bir şahsiyet olduğunu düşündüğüm Tarık Buğra’nın vefatının üstünden tam 30 yıl geçmiş olacak. Onun bize kattıkları karşısında bizde onu, tıpkı bu yıl olduğu gibi her yıl bu tarihlerde anmış olacağız.
Böylece adına düzenlenen etkinlikler/anmalar aracılığıyla yaşadığı süreç içinde bizlere bırakmış olduğu fikir ve sanat eserleri/üretimleri ile onu yaşatmış/anmış olacağız ki hepimizin son derece önem verdiği genç nesillerde, onun ve çağdaşlarının içinde bulunduğu ülke ve Akşehir gerçekleri/tarihi içinde bir gezinti yapmış olsunlar. Ayrıca her fikir ve sanat adamının da asıl amacı bu değil midir? Geride bıraktığı eserlerle, gelecek nesillerin hayatlarına dokunmak ve gelecek yaşantılarında onların hayatlarına küçük de olsa bir ışık tutabilmek.
Tarık Buğra’yı yeni nesillere tanıtmanın, onu onların gözünde görünür kılabilmenin en iyi yolunun; eserlerini tanıtmak, eserlerinden kesitler vermek ve okumalar yapmaktan geçtiğini düşünmekteyim. Zira üstadın yaşadığı yılların Türkiye’si/Akşehir’i, onun eserlerinde ete/kemiğe bürünür ve bizleri o yıllara götürür. Adeta “zamanda yolculuk” yapmamızı sağlar.
Yani o yıllardan bugünlere ulaştığımızda, üstadımızın, bu kalıcı eserleri aracılığıyla tarihe not düştüğünü çok daha iyi idrak ediyoruz.
Tarık Buğra, 2 Eylül 1918 de Akşehir’de hayata gözlerini açtığında, Osmanlı İmparatorluğu içine doğmuş oldu. Onun 1963 de vermiş olduğu Küçük Ağa eserini bizler ancak 1984 yılında TRT aracılığı ile 8 bölümden oluşan bir dizi olarak da izleyebilmiştik. Böylece Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne denk gelen bu evrede yaşananlara, tamamı o yılların Akşehir’inde geçen Tarık Buğra’nın senaryosu eşliğinde gözümüzde canlandırabilmiş/idrak edebilmiş hatta adeta zamanda bir yolculuğa çıkmıştık. Yeni nesillerin hem bu kült eseri okumalarını hem de günümüze nerelerden geçerek geldiğimizi idrak etmeleri anlamında diziyi izlemelerini öneririm. Böylece büyük üstadımızı da 30. ölüm yıldönümü anısına yad edeceğinizi düşünmekteyim.
Elbette bu derinlikli hayat hikâyesini bir köşe yazısına sığdırmak gibi bir çaba içinde olmayacağım. Ancak bir başka yazıda dedemden dinlediğim onunla yaşadığı çocukluk arkadaşlığından/anılarından tutun, gazeteci kimliğine kadar olan hayatından da kesitler vermek isterim. Tekrar vurgulamak isterim ki Akşehir’imiz için çok önemli bir şahsiyet olan Tarık Buğramıza sahip çıkalım ve Pazartesi günü şehrimizde yapılacak olan anma etkinliğine katılarak salonu dolduralım.
Sonuç: Çok değerli büyüğümüz Tarık Buğra’ya Allahtan rahmet diliyorum. Özellikle Akşehir halkı olarak bizler, bize bıraktığı eserlerle onu daima yaşatmalı ve gelecek nesillere taşımalıyız.