Tarih yaprakları, 14.07.2024 ü gösterdiğinde, günlerden Pazar, saatler 06:55. Güneş, bulutların arasından yeni bir günün doğuşunu müjdeliyor. Güneş, Akşehir üstüne doğuyor.

Gün ağardı. Yeni bir güne uyanıyoruz. Hafta sonu tatiline rağmen çalışması gereken insanlar, bir oraya bir buraya koşturmaya başladı bile. Zira geçim derdi hafta sonu dinlemiyor. Oysa insanların çoğunluğu, ama evinde ama barınmakta olduğu mekânlarda halen yatak keyfi yapıyor. Günün ağardığı, güneşin pırıl pırıl parladığı, sessiz-sakin ve hatta Temmuz ayında adeta bahardan kalma hava şartları, onlar için hiç ama hiçbir şey ifade etmiyor. Yani günün bu saatleri, insanlara yaşamak için saydığım tüm bu olumlu şartları sunuyor olmasına karşın, ayakta olmalarını gerektiren bir sebep olduğunu hala düşünmüyorlar.

Oysa ben genellikle insanların uyumada olduğu bu saatleri çok değerli buluyorum. Genellikle kuşluk vakti dediğimiz, sabah ezanı saatinde ayakta olmayı tercih ediyorum. Yılların yılı(30 yıl) bu çalışan ordusu içinde bende hep işime zamanından önce gitme gayreti içinde oldum ve bu alışkanlığımda o yıllardan kalma. Yani bedenin biyolojik saati; hafta sonu, resmi tatil, özel gün dinlemeden 365 gün bu saatlere endeksli olunca, benim için o saatlerde ayakta olmak çok olağan bir durum. Özetle bedenim, beni bir Temmuz sabahı, hafta sonuda olsa, saat 05:00 de yatakta olmak yerine, ayakta olmaya zorluyor.

Hattı zatında ben bu durumdan son derece memnunum. O saatlerde henüz trafik gürültüsü, şehrin gürültüsü yokken birde bu sessizlik içinde kaldığınız mekanda tıpkı bugün olduğu gibi sadece sizin duyabileceğiniz kadar radyonuz açık ve sevdiğiniz şarkılar çalıyorsa hele birde elinizin altında bir kağıt-kalem varsa (günümüz şartlarında haydi ona klavye diyelim) ve insanların okuması için içerik (köşe yazısı, şiir, öykü, roman, senaryo…) üretiyorsanız ya da kafanızda insanlarla paylaşmayı düşündüğün fikirlere yer açıyorsanız daha ne olsun.

Bu yazdıklarımla paralellik arz eden, geçen yıl, yaz aylarında bahsi geçen saatlerde, oturduğum evin penceresinden dışarıya bakarak yazdığım bir şiir denemem var. Onu sizlerle paylaşmak isterim,        

YOLCULUK / Atilla Ün (Akşehir-10.08.2023 04:50)

Işıklar yanıp söner gecenin karanlığında

Yine birilerini uyku tutmamış

Bir tarafta günün ağarmasını bekleyen gözler

Bir tarafta sabah ezanını bekleyen kulaklar

Yoluna gidenler

Yoldan gelenler

Herşey olması gerektiği gibi

İnsanlar oradan oraya koşturur durur

Hep bir yol alma hali

Ama kısa, ama uzun

Kimi uzun yoldan gelir, kimi kısa

Kimi uzun yola gider, kimi kısa

Saat beşe beş var

İnsanlar yine telaş içinde

Sabah ezanı sesine gün ışıması karışır

Bir bakarsın gün ağarmış

Yine gün yolculuk günü

Yine insanlar yollarda

Kimi yükünü sarmış koşmakta

Kimi işyeri servisine koşmakta

Her gün yeni bir yolculuğa gebe

İnsanın kaderi bu

Eh ne diyelim bizde

Başa gelen çekilir

Köşemize çekilelim

Yolcuları izleyelim

Nede olsa

Yolcu yolunda gerek.

Her yeni gün biz insanlar için yeni bir başlangıcın habercisidir. O sebeple hergün ve her olayda uyanık kalmak gerekir. Zira Nazım’ın “Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar” şiirinde olduğu gibi pozitif bir yaklaşıma/hedefe ulaşabilmenin yolu uyanık kalmaktan geçiyor.

Sonuç: Güzel günler göreceğiz çocuklar/Motorları maviliklere süreceğiz/Çocuklar inanın, inanın çocuklar/ Güzel günler göreceğiz, güneşli günler