Yaradan çoğu zaman karşımıza sınavlar çıkarır. Sizin düşleriniz, tahayyülünüz, gerçekleriniz, insanlarla paylaşmak istedikleriniz çok farklı mecralarda olsa bile sizi kendi derin dipsiz gayya kuyularına çekmek isteyen şartlar, kişiler çevrenizden hiç eksik olmaz.

Ancak bilinç seviyesi yüksek inanan/inançlı insanlar bunun böyle olduğunun çok da farkındadır. Zira dünya bir sınav yeridir ve bizler bu sınavlardan/zorluklardan geçe geçe olgunlaşır, büyür tekâmül eder, biz oluruz ve elbette bilgilerimizi gelecek nesillere aktararak sistemin devamına katkı veririz. 

Sevgili Akşehirliler sizlere buradan son yazımda değindiğim üzere 07.08.2024 tarihinde saatler 07:07 yi gösterirken İstasyon Caddesinden düşlerime yola çıktım. Yıllar içinde dünya gözüyle görmek istediğim 9000 yıl öncesine tarihlenen insanlık mirası, insanoğlunun avcı-toplayıcılıktan ilk yerleşik düzene geçtiği ve tarım toplumuna evrildiği, 2012 de UNESCO Dünya Mirası listesine alınan Çatalhöyük ve yapımının üstünden günümüze kadar 725 yıl geçmiş olan geçen yıl UNESCO Dünya Mirası listesine alınan ahşap, taş, tuğla, çini malzemenin ve süsleme işçiliklerinin aynı yapıda mükemmel uyum içinde kullanıldığı Beyşehir Eşrefoğlu Camii ni görmek üzere yola çıktım. Çatalhöyük düşüm çok ama çok eskilere dayanıyor. Son varış noktam Antalya olacağı için de bir anlamda yolum üstü olan Eşrefoğlu Camii ni de rotama aldım. Beyşehir’le de çok eskilere, 70’lerin başına dayanan bir anım vardı üstelik. O sebeple neredeyse 54 yıl sonra aynı mekânda; göl, köprü, yollar ve geçen bunca yıl içinde yaşanan tüm değişiklikleri görmek de istedim.

Bunları size Antalya’ya geldiğim ilk anda yazacak, dünya insanlık mirasına örnek teşkil eden bu iki güzel Kültür Mirasımızdan bahsedecek, gördüklerimi, yörede tanıştığım insanları anlatacaktım ancak gel gör ki bu süreç biraz gecikti. Zira bu yazının ilk satırlarında değindiğim gibi karşınıza olmadık olaylar, insanlar çıkıyor ve sizi tıpkı son yazımda sizlerle paylaştığım şiir denemesinde olduğu gibi yolunuzdan alı koymaya çalışıyor. Ama Allaha şükür kendimize güvenimiz/inancımız tam. Yolumuzdan alıkoymaları mümkün olmayacak.

Son yaşadığım sınav dolayısıyla iki hafta gecikmeli de olsa, sizlere aktarmayı düşündüğüm her iki insanlık mirasımıza dönecek olursam, her ikisi de muhteşemdi. Üstelik tıpkı Akşehir 

Şenliklerinde ve sonrasında tanıştığım “Güzel İnsanlar” gibi insanlarla da tanışma, sohbet etme fırsatı buldum. Ayrıca her iki mekânda da hemşehrilerimize rastlamak güzel bir tesadüf oldu. Çatalhöyük’e ulaştığımda henüz gece nöbetini tamamlamamış Akşehirli güvenlik görevlisi, Cumali Taşçı ile ören yeri açılışı olan 09:00 a kadar neredeyse iki saat sohbet etme imkânım oldu. Beyşehir’de ise gezinin son saatlerinde Eşrefoğlu Camii kompleksi içindeki Bedesten bölümünde, Akşehirli Ferhat Yaşayan ve Salih Şarlak ile rastlaştık. Yollarından alıkoymama adına ayak üstü muhabbet ederek Antalya’da görüşmek üzere vedalaştık.

Bu iki etkileyici mekân için günün sonunda, Akşehirli tüm hemşehrilerime nacizane önerim, çok yakınınızda olan (Akşehir-Çatalhöyük 150 km, Akşehir-Beyşehir 108 km) bu insanlık miraslarına muhakkak zaman ayırın, gidin, görün, ziyaret edin.

İki günlük bu küçük gezi sırasında her iki ören yerinin de eksiklerini yerinde görerek, tespit etme imkânım oldu. İki Dünya Mirası mekânın güzelliklerini(tanıştığım insanlar dahil) de eksik yanlarını da takdir edileceği üzere bu yazıya sığdırmak güç. O sebeple önümüzdeki günlerde bir başka yazıda, bu mekânlar için detay vermek daha doğru olur. Ayrıca devamında; gezdiğim-gördüğüm UNESCO kararları ile uluslararasına da açılmış bu mekânlar ile Akşehir’imizin sahip olduğu değerleri, uluslararası platformda çok daha iyi bilinir/tanınır hale getirmek için neler yapılması gerektiğinin karşılaştırıldığı/analiz edildiği bir yazı yazmak isterim.

Sonuç: Hayat denilen yolculuk içinde her türlü zorluk karşınıza çıkabilir. Ancak unutmayalım ki bizlere düşen vazife; bu güçlükleri alt ederek, inançla, düşlerimize yol almaktan geçiyor.