Şehrin ortasındaki bu alan bomboş şehrin göbeğinde bir alandır. İlk görüşte insanın gözünde bir boşluk oluşturur. Boş bomboş bir alan. Genişletilmeye çalışılmış, ortaya bir kuru havuz konulmuş, birkaç ayda bir üzerinden araç geçmesiyle kuru havuzu yıkılan boş bir alan. Bu alanın etrafını çevreleyen binalar altında ki dükkânlar ile bir uyumsuzluk bir benzersizlik bulunur.
Evlerin altında dükkanlar, küçüklü büyüklü, berberidir, bol bol telefoncularıdır, takı satan dükkanlar, kitapçılar, birkaç boş dükkan, otel, pideci, dershaneler alanın iki yanında sıralanmıştır.
Bugün günlerden Pazar. Kendime zaman ayırabildiğim nadir günlerden bir boş günüm; oysa o kadar çok okumam gereken kitabım var. Yoğun bir çalışma temposu içerisindeyim. Sürekli okuyarak, yazarak çalışıyorum. Neyse ne…Saat: 19.00 sıraları. Oturduğum yerden alanda oynayan çocukları izliyorum. Oradan oraya koşturuyorlar. Bir saat öncesine sessiz sakin olan alan akşama serinliğinde yavaş yavaş kıpırdanmaya başladı. Alanın iki yanından otomobiller bir yerlere gidiyor bir yerlerden geliyor. Alanın bir güzelliği varsa akşam serinliğinde çocukların buraya gelip eğlenmeleri, alan çocuk parkı gibi oluyor.
Biraz ötede de bir gitarist geldi, elektro gitarını kurdu çalıyor. Küçük bir çocuk gitar çalan ağabeyinin yanına gitti şimdi, gitarist çalıyor, çocuk izliyor.
Yanımdaki bankta bir anne çocuğuna patenlerini giydirmeye çalışıyor, ileride bir baba küçük kızına bisiklet bindirmeye çalışıyor, yine ileride bir ağacın altında bir köpek miskin miskin yatıyor, iki genç ellerinde iki içecekle diğer yanımdaki banka oturdular, yaşlı bir karı koca gelmişler karşıdaki banka oturmuşlar, alanın girişinde çay ocağı var, küçücük taburelerde müşteriler çay içiyor, ilerideki dershaneden öğrenciler çıktı. Otelin önündeki yola şerit çekildi. Şenliklerden kalan malzemeler bir arabaya yüklenmeye başladı.
Kalabalık çoğalmaya başladı. İnsanlar, çocuklar, gençler, anneler, babalar… Bir telâş bir
heyecan. Kimi çocuğunun başında, kimi alanın ortasında çocuk peşinde koşturuyor, sadece anne babalar değil, torunlarını getirenler de var. Onlar da torun bakıyorlar.
İnsanlar anıt alanını doldurmaya başladı. Yan yoldan insanlar geçmeye başladı. Hava biraz daha karardı. Nereden gelip nereye gidiyor bu insanlar. Telaşları, heyecanları nedir? Hadi benim bir Pazar’ım var. Ya bu insanların amaçları ne? Hayat gailesi mi?
Yığın yığın insan. Telaşlılar, telaşsızlar, gençler, ihtiyarlar. Hayatın içinden, ben, sen, biz, siz, onlar… Hep bir telaş, hep bir heyecan. Bir şeylere ulaşma, yetişme gayreti içerisinde. Hep aynıyız. Birbirimizi tanır, birbirimizi tanımayız. Hayat içinde koştururken, yaşarken, yaşadığımızı düşünürken.
Parktan bir müzik sesi alana yayılıyor. Bir çay ısmarladım kendime çayımı içiyorum. İnsanların telaşını izliyorum.
Zaman akıp geçiyor. Parka giren çıkanları izliyorum. Birden bir yağmur başladı. Alan dağılmaya başladı. Anneler küçük çocuklarını kucakladılar. Ötede gitar çalan gitti. Anıt Alanı birden boşaldı.
Sakin bir yağmur yağıyordu fakat insanlar hep aynıydı, acelecileri aceleci, sakinleri sakin; kimi yağmura aldırış etmiyordu. Yağan yağmur altında çocuklar gibiydi kimi. Yağmurun altında ıslanalım dercesine anıt alanından ayrılıyorlardı. Yağmur onlar için bir eğlence, bir avuntu gibiydi,
Anıt alanından evime doğru yürüdüm yağmur altında.
Karanlık Akşehir’in üzerine çöküyor, karanlık yeryüzünü sarıyordu, artık Anıt Alanı’nda kimse kalmayacaktı. Bu alan artık birazdan gece bekçilerinin düdüklerine bırakılacak, Akşehir Anıt Alanı artık sessizliği ile kalacaktı. (18/08/2024 –AKŞEHİR)