Sabahın erken saatlerinde yağmur başladı.
Erkenden de uyandım. İş günüm değil, fakat bünye alışmış.
Erkenden iş yerine gidilecek gibi o yataktan kalkılacak.
Hafta içi aynı, hafta sonu aynı.
Pencere önündeyim. Hafiften bir yağmur başladı. Sessiz, sakin, durgun ve tekdüze bir yağmur.
Kumrular kondu pencereme, sonra serçeler neden sonra iki büyük karga geldi ne kumrular kaldı pencerenin önünde ne de serçeler.
Sabahın erken saatleriydi. Karşıdaki market açıldı. Saçaklarının altına temizlik malzemelerini, plastik sandalye ve masaları çıkarmaya başladılar, sonra yakında ki okuldan birkaç öğrenci girdi markete.
Gökyüzünden bu güzelim şehre düşen damlalar artık şehri ıslatıyordu.
Nasreddin Hoca Türbesi, Anıt Alanı, Meydan Mahallesi, Çay Mahallesi, Kızılca’sı, Yarenler Mahallesi, Hıdırlığı, Savaş Mahallesi, Tekkesi, Sultan Dağları ve daha sayamadığım mahalleleri ve Akşehir artık yağmur damlaları altındaydı.
Gökten süzülen damlalarla artık ak şehir daha bir ak olacak, yağan yağmur bereketi ile inerken şehrin kirini, pasını, pisliğini temizleyecekti.
Nisan yağmuru biraz hafiflemişti ki ben de şehre doğru yürüyüşe çıktım. Belki de bir haftanın yorgunluğunu, sıkıntısını, stresini atacaktım. Yağmur damlaları önce açtığım şemsiyeme vururken sonra şemsiyenin sağından solundan yüzüme gelenler beni eski anıların güzelliğine götürüyordu.
Şehre doğru yürüyorum. Yağmur da benimle yürüyor.
Hafif yağan bir yağmur. İnsanların bazısı yağmurda bir yerlere yetişme telaşı içerisinde, bazıları hani ne derler telaşsız, kaygısız. Hava kapalı. Pencere camları inmiş.
Bir çay ocağı açık. Ocağa girdim, ocakçı: “Müdür Bey dedi, hoş geldin!”
“Hoş buldum” Dedim, çayım istemeden masama geldi, sonra günlük birkaç gazete. Yağmurlu havalarda bir sıkıntı yakama yapıştı.
Nisan yağmuru beni alıp hangi yılın hangi gününe götürmüştü.
Genç bir kız göründü elinde kitapları ile.
Onu gördüm, yıllar öncesinden, nisan yağmurunda, çay ocağının karşısından geçiyordu.
Karşı kaldırıma ben de gitse miydim? Yıllar öncesine, yirmili yaşlarıma, gidip konuşmalı mıydım? Ne konuşabilirsem? Okuldan, dersten, arkadaşlardan…
Ocakçı:
“Müdür Bey” dedi.
Dalgınlıkla:
“Efendim” demişim,
“Bir çay daha içer misin?”
“İçerim” dedim.
***
Akşehir’de nisan yağmurları yağıyordu.
Kalabalıkta insanlar kahvelere, otobüs duraklarına sığınma telaşı içerisindeydiler.
İleride Saray Sineması’nın film afişindeki çıplak kadın afişlerine şöyle bir göz ucuyla bakıp geçenleri gördüm.
Hafiften yağan yağmura hiç aldırış etmeden yürüyenleri gördüm, onlar için yağmur bir avuntuydu.
İnsanlar yağmur altındaydı.
Hiç fark ettiniz mi? Yoksa bana mı öyle geldi. İnsanları yağmur altında izlediğimde insanlar hep aynıydı. Yağan yağmurda aynı, karda aynı, yaz da aynı, kış ayında aynıydılar. Değişmeyen insanların yağmurdaki duyarlılıklarıydı. Yağmurda aceleciydi kimi, kimi telaşsız, kimi kaygısız, kimi umarsız, sakin, kızgın, öfkeli, avare gezen, işsiz güçsüz takımı var bir de.Bir de yağmura kayıtsızlar. Yağmur yağmış, kar yağmış, dünya umurunda değil. Eller ceplerde. Havaya karşı çaldıkları ıslık eşliğinde şehrin kaldırımında yürüyen kayıtsızlar.
Yağmur yağıyordu, göklerden gelen yağmur damlaları, şehrin kirini, isini, pasını tertemiz edecekti.
***
Üçüncü çayım da gelmişti.
Nisan yağmuru artık durmuştu.
Masaya 15,00 Lira bırakıp kalktım.
İşte karşıda yürüyor. Benim yanına gittiğimi görmüyor. Bense onu görmemiş gibi durduğu yolun gerisinden ona doğru yürüyorum. İstiyorum ki o beni görsün. Koşarak bana gelsin. Birden beni gördü.
“Nereye böyle Sabri?”
“Okula”
“Ya sen?”
“Ben de okula gidiyorum.”
Sonra okula doğru yürümeye başladık.
Kaç yıl önceydi, kırk yıl.
Kırk yıl öncesinin güzelliğiydi Akşehir nisan yağmurları.
“Şiirin çok güzeldi” dedi.
Dünkü Pervasız Gazetesi’nde yayımlanandan bahsediyordu.
“Teşekkür ederim”
Sonra başka şiirlerimden, yazdıklarımdan filân bahsettik.
Nisan yağmuru altında yürüyorduk.
Neden sonra lisenin önüne geldik.
Yollar ne de çabuk bitmişti. Elimi sıkarak okulun kapısından içeri girmesini seyrettim, okulun kapısında çakılı bir vaziyette kalmıştım.
Nisan yağmuru yeniden bir başladı, gök öyle bir gürledi, bir çatırdadı, şimşek sesi adeta Akşehir’i kaplamıştı.
Koşar adım okuluma doğru gitmiştim.
Yağmur artık olanca hızı ile yağıyor, adeta beni ıslatacağını kanıtlamak ister gibi gökten boşanırcasına yağıyordu. (NİSAN -2025 / AKŞEHİR)