Ülkemizde maalesef nüfusun yüzde çok büyük oranı okuduğunu anlamıyor. Oysa 21. yüzyıl dünyasında yazılı iletişimde, okuduğunu anlama ve değerlendirmenin çok önemli bir yeri var. Hatta bugünün teknoloji yoğun dünyasında, yaşamını idame ettirebilmek için okuduğunu anlamak kadar yorumlamak ve bu doğrultuda kendini ifade edebilmek son derece önemli hale geldi.
OECD verilerine göre, okuduğunu anlama yeteneğine sahip olamayanların nüfus içindeki oranı Japonya’da yüzde 4, Finlandiya’da yüzde 6, İsveç ve Danimarka’da yüzde 9 iken Türkiye’de bu oran yüzde 39‘lara çıkmakta.
Bu doğrultuda sosyal medyada rastladığım yetişkin yada genç nesillerden tutalım ortaokul-lise hatta üniversite eğitimi boyunca öğrencilerin karşılarına çıkan en basit metinleri dahi okuyup anlamakta zorlandığına sıklıkla şahit olmaktayım. Ülkemizde uygulanan LGS-Lise Geçiş Sistemi ve YKS-Yükseköğretim Kurumları Sınav sonuçları da bunun böyle olduğunu bize ispatlıyor. Öyle ki LGS de sorulan 20 Türkçe sorusunda, 2019’da doğru cevap ortalaması 11.75 iken 2023’e gelindiğinde 9.99’a kadar gerilediği görülmekte.
Durum böyleyken ülkemizde gelecek nesillerimizin güvencesi olarak gördüğümüz çocuklarımızın ve gençlerimizin kitap okuma konusuna çok yakın durmadıkları hepimizin malûmu. Evlerde ders kitabı dışında kitap bulundurma oranında dünya ortalamasının çok gerisinde olduğumuzda bunun en güzel ispatı. Bu doğrultuda yapılması gereken ilk işlerden birisi; okul öncesinden başlayarak, çocuklarımızın yakın çevrelerinde, kitapla buluşmalarının önündeki engelleri kaldırmak olmalı. Böylece okumayı sevdirdiğimiz genç nesiller, okuduğunu anlayabilme kapasitelerini de artırmış olurlar. Okuma alışkanlığını, spor yapma alışkanlığı gibi düşünürsek, her gün sıklıkla okuyan kişinin bu melikesini geliştirdiği gibi en zor metinleri de rahatlıkla çözümleyebileceği kaçınılmaz olur.
Ayrıca belirtmemiz gerekir ki bugün itibariyle ülkemizde halen belirli bir nüfus yoğunluğu olan yerleşimler ve gelir seviyesi yüksek aileler dışında kitaba ulaşabilmenin zor olduğu da bir gerçek. Bu doğrultuda maalesef ülkemizin pek çok yerleşiminde halen çocuklarımızın ve gençlerimizin kitaba ulaşmasını sağlayacak ne bir kitap satan yer ne de bir kütüphane var. Bu durumda önceliğimiz, ülke genelinde okullarımızdan başlamak üzere yerleşim geneline yayılacak kütüphaneler ve kitap satacak ortamların çoğaltılması olmalıdır. Böylece genç nesillerin kitaba ulaşmasında önlerindeki engelleri kaldırarak, daha çok okumalarını teşvik etmiş oluruz ki bu tarz bir okuma seferberliği ile 21. yüzyıl Türkiye’sinde okuduğunu çok daha iyi anlayabilen genç bir nesil yetişmiş olur.
Sonuç: 21. yüzyılda ülke olarak ilerleyebilmemizin şartı; toplumsal bir sorunumuz olan, okuduğunu anlama konusunu çözmemizden geçiyor.