Bu sabah her sabah olduğu gibi güne klasik bir açılış yaparak başladım. Ancak gel gör ki kafamda bir şiir dolaşıp duruyordu. O halde ne duruyorsun durma dök kafandan geçenleri, seni okuyan hemşehrilerine diyerek, bilgisayarın başında buldum kendimi.
Çoğu zaman duygu ve düşüncelerimizi sanatla/şiirle dile getirmek insanlara ulaşmanın en kısa yoludur. Hele birde söz konusu olan, kafanda dolaşıp duran şiir, kadim anadolunun bağrından süzülerek gelen bir üstadın şiiri olursa. Ki onlar halkın dilini çok iyi bilen ve en az sözle çok şey anlatan kişilerdir.
Sabah sabah/kalkar kalkmaz kafamda dönüp duran bu enfes şiiri siz okurlara da ulaştırarak, ülkenin bugünlerde geçtiği sıkıntılı/bunalımlı durumlardan, okumakta olduğunuz bu satırlar aracılığıyla bir nebze de olsa uzaklaştırmak, şiirle/sanatla iç-içe kalmanızı istedim.
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın
Yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim…
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim…
Günümüzde, Nazım Hikmet’in “Davet” isimli bu muhteşem şiirinden yola çıkarak, şarkılar bestelendi ve hatta geçen yıl, Cumhuriyetin 100. yılı dolayısıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Tiyatrosu, “Bu Memleket Bizim” adı altında bir oyun da sahneledi.
Nazım’ın 1953 yılına tarihlenen bu satırları; aradan geçen yıllara rağmen, zamana meydan okuyarak, halen bizlerin hafızalarında canlanabiliyor, tazeliğini koruyabiliyorsa; onun sanatçı ruhundan beslendiği kadar, ona bu duyguları yaşatan kadim medeniyetin gücündendir diye düşünüyorum.
Bu kadim medeniyetin içinden çıkan, bu büyük sanatçılarımızı; tıpkı bu hafta 30. ölüm yıldönümü münasebetiyle anmasını yaptığımız Tarık Buğra üstadımızda olduğu gibi anmalı/yaşatmalı/sahip çıkmalıyız. Böylece genç nesillerimiz de onların bize bıraktığı bu muhteşem eserleri okuyarak, ülkemizin gelip geçtiği yolları idrak ederek, ülkemize sahip çıksınlar.
Sonuç: Bu büyük üstadlarımıza/sanatçılarımıza; yarattıkları, bizlere bıraktıkları, yıllara meydan okuyan bu muhteşem eserler için müteşekkiriz. Bu konuda bize düşen en önemli vazife; onların eserlerini okumak, dersler çıkarmak ve bu sayede yolumuzu aydınlatmak olmalı.