Bazı insanlar vardır bir ipekböceği gibi kozasını örerler kimseler görmez. Kimselere duyurmazlar bir karınca gibi çalıştıklarını. Bildikleri yolda giderler kimselerin haberi olmasa da… Yarattıkları onlarca esere karşın alçakgönüllü yanlarını hiç bırakmazlar. Çalışmak, üretmek onların yaşam biçimi olmuştur. Şan olsun diye değil, içlerinden geldikleri için yaparlar. İşte onlardan biri de sevgili meslektaşım, yazar dostum İlhan Soytürk’ten başkası değildir. Tam bir ipekböceği, tam bir karıncadır çalışma açısından…
İlhan Soytürk bir eğitimci, mesleğini, öğrencilerini, işini seven bir eğitimci. Eğitimciliğinin yayında üretken yönü onu farklı kılıyor. Sesi, soluğu çıkmadan çalışıyor. Üretiyor, onlarca çocuk kitabına imzasını atıyor. Sınıf ona her zaman dar geliyor. Tüm ülkemizi, evreni sınıf kabul edip büyük bir işe soyunuyor. İnsanlara, özellikle geleceğimizi kuracak olan çocuklara eserler veriyor. Yazdıklarıyla tüm ülkemizde aranılan, sevilen bir yazar oluveriyor. Sevgili İlhan’ın insancıl, alçakgönüllü yanını tanıdığım günden beri takdir ederim. Böyle güzel dostlar olduğu için de mutlu olurum…
İlhan Soytürk’ün paylaşımcı yanı çoğu kişiye model olmalıdır. Bir yayıneviyle anlaşsa kitap çıkartmak isteyen dostlarını haberdar eder. Güzelliği paylaşmak ister. İşini yaparken bir ipekböceği olan sevgili İlhan, güzellikleri paylaşırken bunu eşine, dostuna duyurur. Ne güzel özelliktir bu.
Bursa Tüyap’taydım. Sevgili dostum aradı. “Kitaplarımın yeni baskısı yapıldı. İlk baskısı yapılanlar da var bu arada, sana da imzaladım. Nereye bırakayım?” diye soruyordu. Kitapları bırakacağı yeri söyledim. Kitap fuarından dönünce bana imzaladığı kitapları aldım. İki gün içinde bir solukta okudum hepsini. Tüm kitapları anlatmayı ne çok isterdim. O zaman da sayfalar yetmezdi buna. Kitapların baskısı, resimlemesi, albenisi çok hoştu.
İlgimi iki kitap çekti. Tüm yazarların, toplum bilimcilerin ortak görüşüdür. Yazar, şair çoğu kez kendini anlatır. Kendi özlemleri kitaplarında boy gösterir. Kendi adıma söz edersem, çocukluğumda tekir beyaz bir kedim vardı. Daha minicikken almıştık evimize. Tüylerinin güzelliği, ıslak pembe burnu, kuyruğunun ucundaki beyazlık anlatılır gibi değildi. Kedimle birlikte yatardım. Soğuk günlerde dışarda kalmasına gönlüm razı olmazdı. O kedimi öykülerimde kullanırım şimdi bile. Öykümde bir kedi olacaksa kesinlikle tekir beyaz olacak, öyküdeki kedinin tüm özellikleri benim kedime benzeyecekti… Çocukluğumda çocuk bahçelerinde kaydıraktan kayamazdım. Çekinir, korkardım. Şimdi çocuk bahçesinde bir olay geçse çocuğu defalarca kaydıraktan kaydırırım. Çocuklukta yapamadığımı öykülerimde gerçekleştiririm. Onun da ötesinde bir dedeyi kaydıraktan kaydırırım. Yaşlı olmasına karşın… Sevgili İlhan dostumun ilgimi çeken iki kitabı şunlardı: “Bisiklet de İstiyorum” ve “Kırık Bisiklet” (Akvaryum Yayınevi İstanbul-2009)
İlhan Soytürk, bir Anadolu çocuğudur. Sivas’ın Gemerek ilçesinin Kocaoğlu köyünde doğmuş, yükseköğrenimine dek oradan da ayrılmamış, Anadolu insanın sıcaklığı hücrelerine dek işlemiş sevgi dolu bir arkadaşımızdır. Çocukluğunun geçtiği yılları düşünürsek 1960’lı yıllar, benim de kuşağımdandır. Yokluk, yoksunluğun hüküm sürdüğü yıllardır. Çocuk yaşlarda tek eğlentimiz radyo başıydı. Çocuk olarak çok şeye özlem duysak da istesek de elimize geçenler sınırlıydı. Bizi mutlu eden iki bisküvi arasına sıkıştırılan lokumdu. Şekerli leblebiydi. Oyuncaklarımız kendi yaratıcı gücümüzle yapardık. Evin duvarları, ağaç dalları, kedimiz köpeğimiz tek eğlentimizdi. Doğada, doğanın kucağında büyümüştük…
Nelere özlem duymazdık; bisikletimiz olsun, topumuz olsun, oyuncak arabalarımız evimizin dört köşesini süslesin isterdik. Kuşkusuz bu isteklerimiz sadece düşlerimizi süslemekten öteye gidemezdi. Belçika atasözü şöyle der: “Umut en son ölür…” Umudumuzu hiç yitirmezdik. Umudumuzun peşi sıra günler, haftalar, aylar, yıllar geçerdi. Umudumuz kor bir ateşti. Küllense de sönmezdi. İlhan Soytürk’ün bisiklet özlemi mi vardı, demeden edemedim. Çocukluk bu neden olmasın. Şimdi o özlemini yazarak mı gideriyordu. Yıllar geçmiş, özlem sürüyor, kor sönmemiş, üzeri sadece küllenmiş. Beni sarıp sarmalayan bu iki öykü kitabını okurken düşünmeden edemedim…
Bisiklet de İstiyorum, kitabında bir yeri sel basar. Doğal afetler, insanın elinin kolunun bağlandığı durumlardır. Kızılay gelir, çadırlar dağıtır. İnsanları felaketten en az derecede etkilenmesi için çalışır çabalar. Çocuk her yerde çocuktur. Sel olmuş, ne fark eder ki onlar oyun derdindedir. Hangi koşulda olursa olsun, kendilerine oyun yaratırlar. Geçim derdiymiş, dünya sorunlarıymış, ev kirasıymış, hiç önemli değil. Yeter ki gönlünü eğleyecek bir oyunu olsun. Cahit Sıktı’nın “Çocukluk” şiiri bunu çok güzel vurgular. “Affan Dede’ye para saydım/ Sattı bana çocukluğumu” demesi boşuna değildir şairin. Çocukluğuna dönerek bir süreliğine olsa bile sorunlardan kurtulacaktır. Çocukluk yıllarının boş vermiş, dünya umurunda olmayan günlerine dönecektir. Hangimiz dönmek istemeyiz ki…
Öyküde çocuklar Kızılay görevlisinden önce top isterler. Görevli tamam deyince bisiklet de isterler. Bisikleti isteyen öykü kahramanı Sezer’dir. Görevli, sen bisiklet kullanmayı biliyor musun, diye sorunca çocuk saflığıyla bilmiyorum, der. Görevli, sana top da bisiklet de getireceğim, deyince dünyalar Sezer’in olur… Bu öyküde içtenlik, çocuk saflığı ne güzel vurgulanmış. Okurken çocukluğuma döndüm. Günümüzün çocuklarıyla kıyasladığımda çocukluk yaşadık mı, diyemeden edemedim. Kalemine sağlık sevgili dostum İlhan…
İkinci kitap Kırık Bisiklet; öykünün kahramanı Semih, bisikletiyle kaza geçirir, ayağı kırılır. Hastanede ayağı alçıda yatmaktadır. Geçirdiği kazada bisikleti de parçalanır. Semih bisikletini çok sevmektedir. Bir an önce hastaneden çıkıp bisikletine kavuşacağı günü beklemektedir. Hasta yatağında gördüğü düşleri bisikleti üzerinedir. Düşünde de olsa bisikletiyle dağ bayır dolaşır, bulutları aşar. Babası kazada bisikletinin paramparça olduğunu oğluna söyleyemez. Bir gün dalgınlıkla ağzından kaçırır, bisikletinin parçalandığını. Yeni bir bisiklet alacağını da söylemeden edemez. Olaylar daha sonra sağlık sorununa doğru yönelir. Semih’in aylar sonra sağlığına kavuşması akıcı bir dille anlatılmış. Sağlığımıza önem vermemiz gerektiği vurgulanmış.
İlhan Soytürk’ün arı gibi çalışarak, ipek böceğinin sabrıyla ürettiği kitaplar, çocuklara yol göstermenin ötesinde model de oluyor. Kalemi gittikçe özgünleşen sevgili İlhan Soytürk’e yazın yaşamında üstün başarılar diliyorum. Şuna da çok iyi inanıyorum ki insanlığı, dürüstlüğü, yürek güzelliği, art arda çıkan kitaplarıyla yarışıyor. Kitapları boyunun aşsa da İlhan Soytürk’ün insani değerlerini aşamayacak. Sevgi dolu yüreği buna izin vermeyecek.
Çocuk kitabı yazan, çocuk edebiyatıyla uğraşan birinin yüreği sevgi dolu olmalıdır. Sevgili dostum İlhan Soytürk’te bu fazlasıyla var. Eğitimci yanı kitaplarının beslenmesinde en büyük etken, sevgiyle kal, sevgiyle yarat sevgili İlhan Soytürk…