TÜYAP İzmir’de kitap fuarı açacaktı. Biraz mürekkep yalamış kişiler bundan büyük mutluluk duymuştu. Gerçi fırsat buldukça İstanbul’a gidiyorduk. Bir de kitap yazınca yayınevlerimiz birçok kitap fuarına götürüyordu bizleri. Ege’nin İncisi İzmir’de açılması bir başka güzellikti.
İlk yılı dün gibi hatırlıyoruz. Görevimiz bile vardı. İlk yılın anısına TÜYAP katılımcılara birer anmalık vermişti. Siyah kadife kutusundaki anmalığı saklarım. İkincisi, üçüncüsü derken dile kolay tam 20 yıl geçmiş. Bu süre içinde yayınevleri, yazarlar, okurlar öyle kenetlendiler ki nisan ayları iple çekilir oldu. İmza günleri, söyleşiler, yeni çıkan kitapları kucaklamak büyük bir özlemdi kitapseverler için.
Ülkemizin yüz akı olmuş yazarlar, şairler, onlarla yaşanılan anılar taptaze belleklerdedir. 20. TÜYAP Kitap Fuarı için aylar önceden sevgili Yaşar Aksoy aradı. TÜYAP’ta 20 yıllık anıları konuşacağız, ona göre hazırlan demişti. İnsanın olduğu yerde anılar olmaz mı hiç? Söyleşide Ümit yaşar Işıkhan, Aydoğan Yavaşlı, Cem Seyhun Ünbay, Savaş Ünlü, Yaşar Aksoy yer alacaktı.
Anadolu’daki imza ve söyleşi günlerini bırakıp soluğu İzmir’de almıştım. Salonumuz fena sayılmazdı. Çoğu sandalye doluydu. Yaşar Aksoy’la birlikte komik anıları ön plana çıkartmıştı. Önce Yaşar Aksoy sözü aldı. Çevremde bayanlar varken Savaş boşandığın dördüncü eşin gelmiş seni arıyor, deyince çevremin nasıl boşaldığını anlatınca salonda kahkahalar yükseldi. Muhtar Kemal’in Yaşar Aksoy’un yerine kitaplarını imzaladığını anlatırken herkes gülüyordu.
Daha sonra sıra bana geldi. O kadar çok şeyler yaşamıştık ki her anlattığıma salondakiler gülüyordu. Yaşar Aksoy’un kahkahaları salonu bastırıyordu. Sevgili İncila Çalışkan’ın kulaklarını çınlattım. Onun kitabını almıştı bir küçük kız. İncila hanım ver imza atayım, dedi. Ben gerçekten yazar mı, dedim. Kızın kafasında acaba sorusu oluşunca durakladı. Kimliğini sor, gör bakalım, dedim. Kız ne dersem yapıyordu. Kimliğiniz dedi. İncila hanım kahkahalarla gülerken, ah Savaş ah, derken kimliğini çıkartmaya çalışıyordu.
Stantta oturuyorduk. Yaşlı bir teyze torunuyla geldi. Kulağıma eğilip, çocuğu tuvalete götürür müsünüz dedi. Olur, dedim. Gittik, fermuarını indirdim. Haydi sen yap, dedim. Çocuk sen yaptır, dedi. Görevi başta kabul ettim. Ne yaparsın, çocuğu işetip getirdim. Birkaç yıl sonra Bursa’da imzadayız. Bir sınıf gelmiş. Öğrencilerden biri öğretmeninden tuvalet izni istedi. Hamdullah Köseoğlu boş bulunup, Savaş Bey götürsün, deyince olayı bilenler koyuverdi kahkahayı.
İnkılap Yayınlarındaydık. Yayınevinin sahibi Nazar Bey gelmişti. Akşamleyin yemeğe gittik. Masadaki otları görünce zenginliğe hayran kaldı. Biraz alıp götüreyim, dedi. Ben getiririm, dedim. Ertesi gün iki torba dolusu çeşitli otlardan alıp fuara götürdüm. Kapıdaki görevli, otlar ne olacak, dedi. Stantta dana besliyoruz, dedim. Görevli olmaz, dedi. Hayvan açlıktan ölsün mü dedim. Yayınevini söyledim, içeriye girdim. Peşimden Sunay Girgin’i yanına almış geliyordu görevli. Beni gösterince, Sunay Girgin, bastı kahkahayı, ah Savaş çok komiksiniz, derken gülmesi sürüyordu. Görevli arkadaş meraklı gözlerle danayı arıyordu.
Stantta yiyecekleri görüp almak isteyenler, çiçekleri nikaha götürmek isteyenler, bizlerin yazar olmadığını sanan çocuklar, neler anlatıldı neler. Söyleşiye gelenler zevkli bir saat geçirdiler. Ümit Yaşar Işıkhan söyleşiyi yönetti. Aydoğan Yavaşlı’nın doğru sözlerine hepimiz onay verdik. Kitap fuarları yapılırken İzmir’deki kitapçıların unutulduğunu dile getirirken hepimizin görüşünü dillendiriyordu. Medyada boy gösterenlere ilgiyi de anlamsız bulduğunu söylerken yine bir doğruya parmak basıyordu. Fuarların sadece tanıtım amaçlı olmasından yanaydık. Satış işin içine girince farklı şeyler çıkıyordu ortaya.
Şair Cem Seyhun Ünbay’ın İzmir şiirini okuyunca uzun süre alkışlandı. Şiir de şiirdi gerçekten, dizelerle gezdirdi İzmir’i dinleyenlere. 20. yıla böyle bir katkıyla katılmıştık.
Nice bol kitaplı yıllara…