Bartın’a uğramak keyfin ötesindedir benim için. Akdeniz mi Bartın mı seçeneklerini önüme koysalar hiç duraksamadan Bartın derim.
Bartın’a gidince tüm dostları görürüm, bir özlem gideririz. Bu kez de önce Azim Kitap Evi’ne uğradım. Yol üstündeki arkadaşları atlamadan elbette. Sonra ver elini Belediye binası. Daha kapıda, güvenlik görevlisi dostlarımla hoş beş ettik. Sevgi Salcı’nın yanındaydım. Her gören hoş geldin abi, diyor. İnsan böyle durumlarda mutluluğun doruklarında gezinir. Sevgi Salcı, “Başkan bir saate kadar gelir” dedi. Binaya girmişken tüm arkadaşlara merhaba demek gerekti. Emircan, Muhammet, Fahri, daha pek çok arkadaşımla görüştük.
Başkanın odasının önü epey kalabalıktı. Orada bekliyorduk; sevgili arkadaşların, Belediye çalışanlarının ilgileri bitmek bilmiyor. Yanımda yaşlıca bir amca vardı. Dayanamadı sordu; “Siz milletvekili misiniz?” Siz milletvekili misiniz? Öyle şaşırdım ki anlatamam. Değilim amca, siyasetle işim olmaz, dedim. Amca gösterilen ilgiyi merak ediyordu. “Ne işle iştigal ediyorsunuz” diye sordu. “Öğretmenim amca, Cemal Başkanı telefonla kutlamıştım, bir de yüz yüze kutlayayım, dedim. İzmir’de yaşıyorum” deyince iyice şaşırdı. İzmir nere Bartın nere? Arada on iki saatlik yol var. Benim dünyamda insan olsun yeter ki, Fizan’dan gelinir. Amca konuşmak istiyordu besbelli. Cemal Başkan iyi insan, biz de çok seviyoruz, dedi. Katılıyorum amca, dedim. İçeri girmiştik, koltuklarda oturuyorduk.
Cemal Akın odasından içeri girdi. Şöyle kalabalığı süzerken beni gördü, o da şaşırmadı değil. Hemen yanıma gelirken ben de yerimden kalmıştım. Orta bir yerde buluştuk. Geldi boynuma sarıldı. “Hoş geldin Savaş Hocam, hangi rüzgar attı?” dedi. Kendisini kutladım. “Otur hocam bir çay, kahve iç, konuşuruz” dedi. Çaylar geldi.
Makam odasının kapısı açıktı. Kapı duvar değil, herkes derdini anlatıyordu. Çaylar geliyor, boşlar gidiyor, koltuklar hiç boş kalmıyordu. Sorunlar not ediliyor, anında yapılması gerekenler telefonla gerekli birime ulaştırılıyordu. Arada sırada bana bakıp, “Savaş hocam, kusura bakma iki kelime konuşamadık” diyor. “Lütfen Başkanım, siz işinize bakın” diyorum.
Kalkma zamanı gelmişti. İçerideki kalabalığın coşkusu görülmeye değerdi. İzin istedim, yerinden kalktı, gerçi pek yerine de oturdu diyemem. “Siz istemediğiniz sürece bu insanlar sizi bırakmaz” deyince gözleri ışıldadı. “Geldiğin için ayağına sağlık, zamanın varsa görüşelim” dedi.
İnce insanın hali başkaydı. Kapının açık olduğunu herkes biliyordu. Makam odasına gizlenen başkanlardan değildi Cemal Başkan. Çoğu yerde başkanı görmek olacak iş değildir. Çok önemliyse yardımcıları ya da sekreteriyle görüşebilirdik. Yaşadığım yerde çoğu başkanı çok iyi tanımama karşın, odasına girmek kolay değildir. Ancak bir toplantıda, sergide, panelde karşılaşırsak özlem gideririz. Cemal Başkan’ın iyi niyeti güzel de halkın da biraz ölçülü olması gerekir. Anadolu’da kuzum kaçtı, danam üç gündür kayıp gibi şikayetlerle makamlara gidenlerin az olmadığını az çok biliyoruz.
Cemal Akın’ın uygulaması çok hoşuma gitti. Uzun yıllar güzellikler içinde hizmet etmesini diliyorum. Odadan çıktıktan sonra özel kalem müdürü Sevgi Salcı’nın yanına uğradım. O da yoğundu, telefonlar susmak bilmiyordu. Gelenler, başkanla görüşmek isteyenler önce onu buluyordu. Sevgi Salcı, koşturmayı seven, çalışkan biriydi. Cemal Başkan kendi hızına yetişecek birini özel kalemi yapmıştı. O iş içinde, bir şey iç, diyordu. İçeride içtiğimi söyledim. Milletvekili misin, olayını anlattım. Sevgi Salcı, ben de aynı şeyi söylerdim, deyince gülmeden edemedim.
Yarın Tülay’la buluşacağız, işin yoksa gel, dedi. Bakarız, duruma göre gelebilirim, dedim. Ben dışarı çıkarken içeride koşturmacalar sürüyordu…