“Beyin, gökyüzünden daha geniştir.” (Emily Dickinson)
Kendini Bilmek, insanın kendisini her yönüyle sorgulayabilmesi ile mümkündür. İnsan bu sorgulama sayesinde kendisini keşfetme yollarını bulabilir.
Kendimizi sorgulamak; objektif (nesnel) bir bakış açısıyla, kendimizi karşımıza alarak, eksik yönlerimizi tespit etmek, kendi varlıksal ve ruhsal yönlerimizi bilmek yoluyla olacaktır.
Kendini sorgularken suçlayıcı, aşağılayıcı olmamak gerek, çünkü böyle bir tavır yarar yerine zarar getirir.
Kendini Bilmek; aşama aşama yapılabilecek bir etkinlik olarak görüyorum. Öncelikle varlıksal yapımızı bilmemiz gerekli; insan sadece bedensel ben olarak bile küçük bir evren (mikro cosmos), bedenimiz ruhumuzla bir bütünlük içinde evrensel yasalara göre çalışıyor. Vücudumuz sanki evrenin küçük bir kopyası. Bu sebeple dışımızda ki evreni bilmeden önce içimizde ki evreni anlamaya, bilmeye çalışmalıyız. Yani kendini bilme içten dışa doğru bir açılımla olmalıdır. Nasıl ki küçücük incir çekirdeğinde, koskoca bir ağaç varsa, insanda da evren vardır diyebiliriz.
Prof. Sinan CANAN hocanın “Beynin Sırları” isimli kitabı, insan beyni hakkında yazılan en kapsamlı yapıtlar arasında ve oldukça ekonomik bir kitap, yaklaşık 30 TL. Prof. Sinan Canan bu eserinde insan vücudunun kara kutusu olan beyni masaya yatırıyor. Benim beyin yapımızla ilgili bilgilerim çok sınırlı ve sizlere de yeterli gelmeyecektir. Bu sebeple Sinan Hocanın kitabını mutlaka okumalısınız. Çok sade ve anlaşılır bir şekilde yazılan bu kitabı, okuyucularım sıkılmadan okuyacaklardır.
Kendini Bilmek; içten dışa doğru başlayan bir süreç olduğundan söz etmiştik. Bu süreçte ilk olarak, vücudumuzun tüm hareketlerini denetleyen ve muazzam bir organ olan beyin ile başmak gerekir diye düşünüyorum.
Beynimiz ile ilgili bilmediklerimiz, bildiklerimizden daha fazla. Bildiklerimizi kısaca özetlemek istedim; duyuşşal, bilişsel ve duygusal tüm fonksiyonları yönetip hayata egemen olmamızı sağlayan beyin alınan oksijenin yüzde 25’ini, gıdaların yüzde 20’sini, kanın ise yüzde 15’ini kullanıyor.
İnsan beyni, merkezi sinir sisteminin merkez komutası olarak görev yapmasına rağmen, insan vücudunda sinirlerden yoksun tek organdır. Bu basitçe, insan beyninin acı hissetmediği anlamına gelir ve birçok beyin ameliyatı hasta uyutulmadan yapılabiliyormuş.
Normal bir insan beyni maksimum 1.500 gram ağırlığında ve vücut ağırlığımızın sadece yüzde 2’sini oluşturuyor fakat tükettiği enerji çok fazla, toplam enerjimizin yüzde 20’sini kullanıyor.
Günümüz bilim adamları beyin ağırlığı ile zeka seviyesi arasında anlamlı bir ilişkinin olmadığı kanaatini taşıyorlar. Örneğin Albert Einstein’ın beyni 1.230 gram ağırlığındaymış, yani normal bir beynin ağırlığından (1.450 gram) yüzde 10 daha küçük. Fakat beyninin nöron yoğunluğu ortalamanın üzerindeymiş.
Beyindeki mevcut nöronların sayısı, dünyadaki toplam insan nüfusunun 15 katı, bu da yaklaşık 100 milyar kadardır. Bu fazla sayıdaki nöronlar, beynin işlem yeteneğini arttırır. Tarihsel süreç içerisinde insan beyni küçülürken, beyindeki nöron sayısı artıyor, beklide çok zaman sonra kuş beyinli denilen insanlar çok zeki insanlar durumunda olacaklar.
İlginç bir bilgi daha; beynimizin yalnızca yüzde 10’unu kullandığımız popüler efsane, yanlış yorumlanmıştır. Yapılan beyin taramaları, uyurken bile beynimizin çoğunu kullandığımızı açıkça göstermektedir.
Varlıksal anlamda olağanüstü özelliklerle donatılan insanın; kendini tanıdıkça, mükemmelliğinin farkına vardıkça kendine, topluma ve yaratıcısına olan güven problemlerini daha rahat aşacağını düşünüyorum.
Kalın sağlıcakla.
Görüş ve eleştirileriniz benim için önemli: [email protected]