Kıymetli Pervasız Dostları! Ramazan bereketinin sona erip bayram heyecanını yaşadığımız şu mübarek günlerde, bizim ve bizden önceki kuşağın dilinde hep aynı cümleler dökülmeye başlar: “Nerede o eski bayramlar?” Peki, neydi bizlere bu sözleri söyleten?
Daha bayram gelmeden günler öncesinden bayram telaşı ve sevinci yaşanırdı evlerimizde. Büyüklerimizin kendi imkanları ölçüsünde yavrularını mutlu etmek için çırpınışları, gelecek misafirlere ikramlıklar, günler öncesinden başlayan bayram temizlikleri… Bir önceki bayramı beraber kutlayıp aramızda olmayan sevdiklerimizin yokluğunun verdiği hüzünle karışık bayram sevinçleri…
Öyle bir bayram sabahına uyanırdık ki; diğer vakitler kıskanırdı bereketli kahvaltı sofralarının lezzetini...
Öyle bir bayram sabahına uyanırdık ki; seccadeler kıskanırdı omuz omuza aynı safta kılınan bayram namazlarını…
Öyle bir bayram sabahına uyanırdık ki; bütün masal kahramanları kıskanırdı gözleri gülen bayram çocuklarını...
Öyle bir bayram sabahına uyanırdık ki; bütün şarkılar kıskanırdı Barış Manço’nun “Bugün Bayram” şarkısını... Bayramlarda istemsizce de olsa aklımıza gelen bu güzel bayram şarkısı, bizleri çocukluğumuza ve çocukluğumuzun mutlu bayramlarına götürüverir. Biraz da hüzünlendirir… Ve bizlere “Nerede o eski bayramlar?” dedirten şey; birer birer kaybettiğimiz sevdiklerimizle birlikte yitirdiğimiz insani değerlerimizdi. Belki de çocuk masumiyetimizin eksilmişliğiydi.
Bayram sabahı erkenden kalkar; büyük bir sevinçle giyerdik en yeni ayakkabılarımızı, gömleklerimizi, elbiselerimizi, pantolonlarımızı. Onlar, en güzel giysilerimizdi; aynalarda bakmaya doyamadığımız, başına bir kaza gelmesinden korkup bayram gününe kadar başucumuzda sakladığımız.
Bayram arifesinde hazırlanırdı yemeğe doymadığımız ev açması bol şerbetli baklavalar, tel tel kadayıflar.
Bayram ziyaretlerinin ardı arkası kesilmez, biri biter diğeri başlardı. Konu-komşu, eş-dost birer birer ziyaret edilirdi. Misafirliklerde büyüklerin elleri tek tek öpülür, sabırla beklenirdi.
Bir misafirlikte zambak kolonyası, diğerinde tütün kolonyası, bir diğerinde lavanta kolonyası ellere yüzlere sürülür, bütün kokular birbirine karışır giderdi.
Mahallede sek-sek, ip atlamaca, körebe, saklambaç gibi oyunlar oynayan çocukların cıvıl cıvıl sesleri geç saatlere kadar bitmek bilmezdi.
Şimdilerde durum biraz farklı; teknolojinin gelişmesi, vahşi kapitalizmin yansıması ve birkaç yıldır devam eden Covid-19’un etkisiyle araya giren mesafeler bu alışkanlıklarımızı unutturdu.
Geri gelmeyecek o güzel yıllara inat; bayramlar coşkuyla kutlandıkça, yüzleri hep gülen yavrularımız oldukça bayram bereketi hep devam edecek yeryüzünde.
Şimdilerde çocuk masumluğundaki bayramlar, o çocuksu sevgiler bizim için hayal oldu belki de. Bizlere düşen ise hastaların halini sormak, yoksulların yüzünü güldürmek, dertli gönüllere deva olmak, ana baba duası almak, kimsesizlerin kimsesi olmak, dargınları barıştırmak, yavrularımıza barış dolu bir dünya bırakmak olmalı ki; Bayramlar Bayram Ola..
Siz kıymetli okuyucularımızın ve İslam Alemi’nin bayramını kutlar; sağlık ve huzur içinde mutlu bayramlar dilerim.