Manavgat düşlerimin güzel ilçesiydi. 1984 yılında dört eğitimci arkadaş yaz mevsiminde uzun bir tatile çıkmıştık. Antalya işte o yıllarda Antalya’ydı. Daha öncesi hele, lise yıllarındaki hayal kentti. Bir kez görünce uzun yıllar düşleri süsleyecek özelliğe sahipti.
Manavgat’ın ünlü şelalesini fotoğraflardan tanırdık o yıllarda. Ders kitaplarında noktalı, benekli fotoğraflar belleğimize işlemişti. İşte o Manavgat’a gidince uzun süre kalmıştık. Oradan Side’ye, otel yoktu Side’de o yıllarda…
Sevgili arkadaşım, dostum Mehmet Bayrakdar, aylar öncesinden arayıp benden gün almıştı. Manavgat 2012 İmza Günleri etkinliği için Manavgat Belediyesi’nin davetlisiydim. İmza gününden bir gün önce yola koyuldum. Dağlarda beyazların hüküm sürdüğü yollardan geçerken görmek içimizi titretmiyor değildi. Ege’de baharın müjdesini badem ağaçları veriyordu. Isparta’ya girince beyazlar henüz kenti bırakıp gitmemişti. Özellikle dağlar bembeyazdı…
Torosları izlerken zirvedeki beyazlık Antalya’ya varana dek sürdü. Bir saatlik yolculuktan sonra Manavgat’a ulaşmıştım. Beni otogardan sevgili Devrim Çetin aldı. Doğruca Manavgat Belediyesi’nin Kültür Merkezine gittik. Sevgili Mehmet Bayrakdar dostum, öğrencileriyle tiyatro çalışıyordu. Beni görünce yaşadığı sevinci görülmeye değerdi. En az on yıldır göremiyordum. Mehmet’in ilçede çalışmaya başlaması belli oluyordu. Tiyatro etkinlikleri, kültür etkinlikleri, kitap günleri, yazar davetleri az şey değildi. O an öğrencilere kısa bir konuşma yaptım. Mehmet Bayrakdar’ın Manavgat için büyük şans olduğunu belirttim. Usta bir tiyatrocunun eğiteceği öğrenciler de kuşkusuz farklı olacaktı…
Ertesi gün bir ilköğretim okulunda söyleştik. O gün işimiz çabuk bitmişti. Manavgat İlçe Halk Kütüphanesi’ne gittik. Kütüphane Müdürü Hidayet Oktay, yüzünde güvercinlerle karşıladı bizi. Kütüphane yapı olarak çok büyüktü. Bir ilde olması gereken kütüphane ilçede hizmet veriyordu. Kütüphanenin içi de doluydu. Gazete okuyanlar, sessizce bir öykünün, bir romanın büyüsüne kendini kaptıranlar epey fazlaydı. Bilgisayarların karşında gözbebekleri büyümüş çocuklar görülmeye değerdi. İçerisi kalabalıktı. İlgi alanlarına göre insanlar akın etmişti kütüphaneye…
Kütüphanede Hidayet beyin dışında Selime Yıldız, Nezahat Yücesoy, Ayşe Yıldırım büyük bir aşkla insanlara hizmet etmenin mutluluğunu yaşıyorlardı. Oturduk uzun uzadıya konuştuk, söyleştik. Akşamleyin Gençlik Merkezi’nde söyleşim vardı. Oradaki gençleri davet etti sevgili dostum Mehmet Bayrakdar. Kütüphane çalışanlarıyla kısa sürede bin yıllık bir dostluk kurduk. Ertesi gün de bekliyoruz dediler. Bu davete fazlasıyla sevindim. Mutlu oldum…
Gençlik Merkezi’nde çok düzeyli bir söyleşi gerçekleştirdik. Özellikle soruların çok olmasından mutlu oldum. Konukların arasında sevgili Mehmet Bayrakdar’ın öğrencileri de vardı. Özgüveni yüksek çocuklarla söyleşmek de dolayısıyla güzelliğin kendisiydi. Sevgili Mehmet’in bu çocukların yetişmesindeki payı fazlaydı…
Üç günlük misafirliğimiz bitmişti. Sabahleyin otogara üç sevgili dostumla gittik. Devrim Çetin, Mehmet Bayrakdar, Hidayet Oktay otobüs gidene dek beklediler. Hidayet dostuma; mesaiye geç kalacaksın, diyordum. O da daha yarım saat var mesaime, diyordu. Sabah sekiz arabasına bilet almıştım. Dediği doğruydu.
Üç günde üç güzel dost, yüzlerce öğrenciyle birlikte olmaktan anlatılmaz derecede mutluydum. İlçeyi ikiye bölen Manavgat ırmağı, üzerindeki köprüler, akşamları köprüden akan ışıklar belleğime kazınmıştı. Sanat, kültür adına ne yapılıyorsa bizler vardık. Sanat, kültür bir sevdanın öteki adıydı. Turistik yöreler sanat ve kültürle daha da güzelleşiyordu. Manavgat bunun somut örneğiydi…