Müslümanların yaşadığı topraklarda, ağıtlar ve gözyaşları bir türlü dinmek bilmiyor. Müslüman coğrafyasının her tarafına, maalesef çok önceden her çeşitten nifak tohumları serpilmiş, dışarıdan düşmanların alenen saldırmalarına gerek kalmadan, birbirlerini öldürmeleri için sebepler oluşturulmuş.
Kapitalist ülkelerin kurdukları sömürü çarkları, Müslüman halkların kurtulma mücadelesi vermelerine rağmen, ne acıdır ki öğütmeye devam ediyor. Batılılar, Müslüman devletlerin birçoğunun başına, kendi halkına zulüm yapmaktan geri durmayacak ve iktidarda kalabilmek için, her türlü sömürü düzenine razı olacak, kendi okullarında yetiştirdikleri kişileri, kukla olarak yerleştirmişler. Sömürü düzenini tıkır tıkır işletmek için her türlü şartlar oluşturulmuş. Bazen hasbelkader aklı başına gelir de sıkıntı çıkaracak gibi olursa, adını “Arap Baharı” gibi isimler koyarak, sözde demokrasi adına, halkların gazları alınarak, başrolde oynayan aktörler değiştiriliveriyor.
Asıl hedeflerinde ve tüm bu senaryoların merkezinde, Osmanlı varisi Türkiye Cumhuriyeti bulunuyor. Batılılar diğer İslam devletlerinde istediklerini yapıyor olmalarına rağmen, şükürler olsun ki ülkemizde hala tam olarak istediklerini yapabilmiş değiller. İslam ülkelerine örnek teşkil eden devlet yapımız, ara sıra sektelere uğratılmış olsa da yoluna devam ediyor.
Ülke olarak her dönemde büyük bedeller ödedik. Oynayanları zaten biliyorduk ama oynatanların kim olduklarını öğrendik. Barış yapmadan önce, savaş yapabilecek kudrette olduğunuzu, masaya oturmadan önce göstermeniz gerekiyor.
Yurt içinde terörün bitirilebilmesi için, sınırlarımızın dışından gelen terörü ve organize eden yapıları yuvasında yok etmekten geçtiğini geçte olsa anladık. Bundan dolayı artık, yurt dışında teröre ve diğer tehlikelere karşı, başarılı operasyonlar yapabilmek için, ihtiyacımız olan bazı silahları üreterek, güç kullanmaya başladık.
Suriye'de masum sivillere yönelik yapılan saldırılar neticesinde, milyonlarca sivil ülkemize sığınırken zulümlerden kurtulmak için de ordumuzu ülkelerine davet ettiler. Daha önce Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı gibi operasyonları canları pahasına yaparken, onlarca şehit veren güvenlik güçlerimiz, son olarak İdlip'te askerimize karşı yapılan hava saldırısında, 33 Mehmetçiğimizi daha kaybetti.
Canını veren şehitlerimiz de, yaralanan Gazilerimiz de hepsi bizim evlatlarımızdır. Fidan gibi yiğitleri doğuran anaların canlarından bir parçadır, her ne kadar acılarını paylaşmaya çalışsak da, ateş düştüğü evi, ocağı, eşini yakıp kavurmuştur.
Yarınlarda Vatansız, Bayraksız, Ezansız kalmamak için, bugün Suriye'de, Irak'ta, Libya'da gerekirse dünyanın başka bölgelerinde, ülkemizin bekası için bulunmak zorundayız.
Bugünkü Türkiye'yi kurmak için, geçmişte nasıl Çanakkale'de şehitler vermişsek, yarınlarımızı kurtarmak için de, gerekirse bugün yine şehitler vermeye devam edeceğiz.