Bu yazımda eski bir Japon felsefesi olan Kintsugi’den bahsetmeye çalışacağım. Bu felsefe kırılan bir nesneyi eskisinden çok daha güzel ve fonksiyonel hale getirmeyi amaçlar. Kırılma aslında bir kayıp değil yeni bir varoluş demektir.
Kintsugi, 15. yüzyıl sonlarından bu yana uygulanan bir sanat. Japon komutanlardan biri, en sevdiği çay kasesinin kırılması üzerine tamir edilmesi için Çin’e göndermiş. Çay kasesi o kadar kötü onarılmış ki kendi ustalarından daha uygun bir çözüm bulmalarını istemiş. Bunun üzerine Japon zanaatkârlar, eskisinden daha da güzel gösterecek bir teknikle kaseyi onarmışlar. Altın karışımlı urushi reçinesi kullanarak çatlakları doldurmuşlar. Kintsugi zanaatkârları o günden bu yana, kırık seramiklere aynı yöntemle yeniden hayat veriyorlar.
Genelde seramik objeler üzerinde uygulanan bu felsefeyi insan yaşamı üzerinde uygulamakta mümkün. Kintsugiye göre kırılma aslında bir kayıp değil varoluşun kendisidir. İnsan, hayatında derin izler bırakan tamiri olmayan durumlarla karşılaşabilir. Ancak bunları aşmak kırılan yerlerden daha değerli daha güçlü bağlarla onarmak mümkün. Kırılmak hayatın bir parçasıdır. Kırılan nesnelerin kırılmışlıklarını görmezden gelmek yerine özellikle daha da belirgin hale getirmek onu kendi tarihinin bir parçası yapar. Parçalanmaya karşı bir mücadelenin adıdır kintsugi felsefesi, yokluğa gidiş değil yeni varoluşlara açılan bir kapı.
Hayatta karşılaştığımız başarısızlıklar, üzüntüler ve hayal kırıklıkları çok değerli duygulardır ve kusur olarak sayılmazlar. Bu duygusal kırıklarımızı onarabilirsek şayet, eski bize göre daha özgür, güçlü ve mutlu insanlar oluruz.İnsanlık tarihi kırılganlıklarını en güzel bir şekilde tamir edip, insanlığa kalıcı eserler sunan bilim adamı,filozof ve sanatçılarla dolu.(Bir önceki yazımızda bu konu ile ilgili örnekler vermiştik).
Düşmek, parçalanmak… Parçalarından yeniden doğabilmek ve her şeye rağmen devam edebilmek… İşte yaşam denilen şeyde bundan ibaret…
Karşılaştığımız olumsuz durumlar karşısında “yolun sonu geldi” dediğimiz anlar çok olmuştur. Bazen öyle bir kalkar, küllerimizden doğarız ki yaşadığımız tecrübelerle eskisinden çok daha güçlü olur ve yola devam ederiz. Dikkatimizi kendimize verip, gerekli özeni göstererek ruhumuzdaki yaraları ince ince tamir ettiğimizde öz değerimizin farkına varırız ve bunu kimse kolay kolay bozamaz…
Kusurlarımızla var olduğumuz bu dünyada herkesin ve her şeyin kusursuz olması gerektiği algısı yaratılmış bir zaman diliminde yaşıyoruz. Oysa eksik yanlarımızla, geliştirmemiz gereken taraflarımızla tam ve bütünüz.
Bir sonraki yazımızın konusu, bu felsefeyi gündelik yaşamımıza entegre etmenin yolları olsun…
Sağlıcakla kalın!
Görüş ve eleştirileriniz benim için önemli; [email protected]