ŞEHİT MÜLAZIMI AKŞEHİRLİ MEHMET ALİ’NİN KAHRAMAN OĞLU GAZİ FEVZİ KARAKAŞ
Onca seneden sonra Yemen cephesinde geçirdiği savaş günleri hatırlamıştı. Şehit olan arkadaşlarını, sonra yollarda geçirdikleri çile dolu günleri…
Bakın, diyerek dizini gösterdi. Buramdan vurdu kâfir. Alamadılar kör kurşunu dizimden, kemiğe saplı kaldı. Bir mermi izinin açtığı delik ve mermiden kalan o iz. Devam etti anlatmaya yorgun ama cesur bir ses tonuyla: Yemen çöllerinde kâfirle vuruştuk. Devletimizin son toprağı dediler. Hak için Peygamber aşkı için durmadan, yorulmadan cenk ettik kâfirle. Pek çok yiğitler düştü toprağın kara bağrına Yemen’de. Üzgün bir ifade ve ses tonuyla; Bana nasip olmadı şehitlik mertebesi. Derken, sulh olunmuş, terhis ettiler bizi. Yayan, bazen atlı arabalarda düştük memleket yoluna. Dizimden alınca yarayı ve imkânsızlıklar nedeni ile iyileşmeyince yaralarım, zorlandım yürümekte. Kurt düştü yaralarıma…
Devam etti Gazi titrek sesiyle: Akşehir’de iken ağam Salih’in Çanakkale’de şehit olduğu haberini aldım. Ağabeyim, demek komşu olmuştu Peygamberimize. Demek ciğer yangını buydu. Evimiz, soframız başsız kaldı diye ağıtlar yaktım. Yok, yoksul günleri vurdum bağrıma, ağam olmadan yaşamak… Kim bilir neresinden yedi kurşunu da şehit oldu ağabeyim… Ağabeyim şehit olmuş, kız kardeşim Akile’nin de doğum yaparken ölmesiyle bacım Fehime ile yapayalnız kalmıştık. Acımı dağlara taşlara yükledim. Yeter ki vatanımız sağ olsun.
Yunan, İngiliz, Fransız… Derken dünyanın devletleri leş kargası gibi çullanmış memlekete. Bize kala kala Anadolu’da bir avuç toprak kalmış. Hele o Yunan yok mu? Ne zulümler yapmış. Yunan’ı denize dökmek için ardında takıldığımız günlerde gördük Yunanın zulmünü. Yanan camileri ve camilerin pencerelerindeki demirlerde, demirlere yapışmış çocuk ellerini. Anası evladını emziremesin diye kesmişler kadınlarımızın göğüslerini. İnsan insana yapmaz bunu. Kıyılır mı 10 yaşındaki sabiye. Kıymış kâfir, 10 yaşındaki sabiye tecavüz etmiş. Ah ah gördü bu gözler. O hınçla öfkeyle gittik Yunan’ın ardından. Biz kovaladık kâfiri, onlar kaçtı. En sonunda dayandık İzmir’e kaçabilen gemilere binip kaçtı, kaçamayan denize atladı. O gün işte, sevinç çığlıkları attık, çocuklar gibi şendik. O güne, İzmir’in dağlarında çiçeklerin açtığı güne şahitlik ettik.
1.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’na katılan Yağcımülazimlerden Fevzi de Akşehir’in yetiştirdiği kahramanlarımızdan. Milli Savunma Bakanlığı’ndan aldığımız verilere göre ilk önce Yemen Harbine katılmış ve bu cephede, diz kapağı altından yaralanmış. Ardından, İstiklal Harbine katılarak savaşmış, harp sonrası çıkarılan kanun ile 869 numaralı İstiklal Madalyasını almaya hak kazanmış fakat maaş almaya ömrü yetmemiştir. Savaşlar sonrası memleketi Akşehir’e dönmüş Uzun yıllar Akşehir ve çevresinde kabzımal olarak çalışmış.
Daha önce yine Akşehirli olan İstiklal Harbi gazisi öğretmen Ahmet Rıfkı Dener (Arap Muallim) ile ilgili bize kıymetli bilgiler ve anılar aktaran emekli öğretmen Aysel Kadriye Dener, anne tarafından dedesi olan Fevzi Karakaş ve O’nun savaş hatıratı ile ilgili önemli bilgiler verdi. Çalışmamızın hazırlanması aşamasında, dedesi ile ilgili resmi belge ve evrakların toplanmasında Milli Savunma Bakanlığı, Genel Kurmay Başkanlığı ile çeşitli yazışmalar sonrasında 4,5 ay gibi bir sürede okuyacağınız söyleşimiz ortaya çıktı. Gayemiz vatana hizmet etmiş Akşehirlilerin anılarını unutturmayıp, gelecek nesillere aktarabilmektir. Pandemi sebebi ile uzun süre yaptığımız telefon görüşmelerinde ortaya çıkan bu söyleşi, Türk yurdunun ve bu topraklar üzerinde yaşayan insanlarımızın kaybettikleri ve kazandıklarının özetidir:
“Savaş zamanlarıdır, Akşehir’den de dedem gibi pek çok kişi askere gitmiş ya şehit olmuşlar ya da gazi. Dedemin ağabeyi de o vakitler askere alınmış. Dedemin babası Mehmet Ali’de Osmanlı Devletinde Yüzbaşı imiş. Dedem Fevzi, Akşehir’de Kileci Mahallesi’nde, 16 odalı bir konakta doğmuş. Abisi Salih’in askere alınmasının ardından, bu mahallede, davul ile zurna asker alınacağı duyurusu üzerine askerlik şubesine başvurmuş. Bu başvura da aslında askerlik yaşı gelmediği için, asker olamayacağı söylense de devletin içinde bulunduğu durum sebebiyle olacak ki dedemde askere alınmış. Askere alınmasının ardından, Yemen yollarına düşmüşler. İlk olarak Yemen’de savaşmış. Bana ve anneme Yemen’de yaşadığı acı dolu yılları anlatırken ağlamaklı olurdu. Yemen cephesinde dedemin anlattığı anılarından beni en çok etkileyen ve hatırımda kalan anısı şudur;
Dedem bu anısını anlatırken savaşta yokluk çok zordu kızım der ve şöyle devam ederdi; savaşta yokluk öyle zordu ki, ayağımızda bulunan çarıklar hemen eskir, bizde sağdan soldan bulduğumuz yaprak, kumaş gibi malzemelerden ayakkabı tabanlığı elde eder ve bu tabanlıkları iplerle ayağımıza bağlardık. Bu tabanlıklarda, hemen eskir ve ip bağları ayaklarımızı keser, aylarca günlerce kesilen yerlerden kan iltihap akar iyi olmazdı. Diye anlatırdı. Yemen’de dizinden vurulmuş, dizinin hemen altında ki izi göstererek, gaziliğimin belgesi derdi. Sonrasında Osmanlı Devleti, askerleri terhis edince Akşehir’e gelmiş. Buradan da Milli Mücadeleye katılmış. Bize verilen evraklarda da dedemin Yemen’de makineli tüfek çavuşu iken, Milli Mücadele’de hayvan hastanesinde nalbant olarak görev yapmışlığı yazmaktadır. Dedem bu konu ile ilgili şunları anlatırdı.
Yemen’den dönünce, Kuvvay-i Milliye’ye katıldım. Dizimden aldığım yara neticesinde, yürüyüşümde aksama olmasından dolayı, hayvan hastanesinde çalıştım. Dizim daha iyi olunca tekrar cephe ardından tekrar cepheye döndüm, derdi. Dedemin İstiklal Harbi ile ilgili anlattığı pek çok anı vardı. Benim anımsadığım ve dedemin çok üzülerek anlattığı anılar Yunan ordusunun yakıp yıktığı şehirler ve insanlarımıza yaptığı zulümlerdi. Dedem bu anılarını gözyaşları içerisinde anlatır insan insana bunu nasıl yapar derdi. Onun bu anıları aslında insanlığın vicdanını sızlatan en büyük hakikatlerdendir. Türk ulusuna yapılan insafsızca zulümleri şu şekilde anlatırdı:
Yunan geldi, Afyon’a dayandı. Sonra Mustafa Kemal’in emriyle taarruza kalktı ordumuz. Taarruz esnasında, Yunan ordusunun yakıp yıktığı köylerde unutamayacağım manzaralar gördük ve işittik. Buralarda yaşayanlar, muzaffer ordumuzu görünce, sarılır ağlardı. Gördüğümüz manzara yakılmış, yıkılmış köyler ve burada yaşayan Türk halkının gördüğü zulümler… Kadınlarımıza, 10 yaşındaki kız çocuklarına tecavüz edilmiş ve öldürülmüşler, camilere toplayıp diri diri yakmışlar. İnsan insana bunu yapamaz, derdi.
İstiklal Harbi bitince dedem de memleketimiz olan Akşehir’e dönmüş. Geldiğinde kız kardeşi Akile’nin öldüğünü diğer kardeşi Fehime’nin çaresiz kalınca evlendiğini öğrenmiş. Kileci Mahallesi’nde bulunan 16 odalı evimizin sadece duvarlarının kaldığını, kapısı, pencerelerin söküldüğünü üzüntü içinde anlatırdı. Dedem uzunca yıllar Akşehir’de meyve alım satım ile uğraştı. Dayım yani dedemin oğlu Salih’te uzun yıllar bu işi yaptılar. Dayım Salih erken yaşta vefat etti. Dedem de 1967 yılında yaşadığı onca anı acı ve kahramanlık hikâyesi ile ebedi âleme göç etti. Dedemin kardeşi olan Salih’in Çanakkale Savaşı’nda şehit olduğunu biliyoruz. Babası Mehmet Ali’nin de bir savaşta şehit olduğunu biliyor ama bu savaşın hangisi olduğunu bilmiyoruz.
Uzun uzun yapılan telefon görüşmelerinin ardından, söyleşimiz bitmişti. Son görüşmemizde Türkiye Cumhuriyeti’ne pek çok öğrenci yetiştiren Aysel Öğretmene, “Neler eklemek istersiniz?” dedim.
Öncelikle size ve Akşehir’in yüz akı olan Pervasız Gazetesi’ne teşekkür ederim, bu çalışmaları gelecek nesillere ulaştırmak adına vermiş olduğunuz gayret takdire şayandır. Benim iki dedem de bu vatan için çarpışmış gazilerdi. Yine gazi olan pek çok akrabamız vardı. Dortluoğullarından Arif de bu akrabalarımızdan biridir. Gençlerimize sesleniyorum; vatanımızın bir karış toprağını bile kutsal bilelim, bu vatanın evlatları çok çalışmalı ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı hedefte durmadan, yorulmadan çalışmalıdır. Türk Ulusunun Cumhuriyet Bayramını kutlarım…
Kaynakçalar: Aysel Kadriye Dener ile 2020 Mart, Mayıs ve Ekim aylarında yapılan görüşmeler
MSB Arşiv ve Askeri Tarih Daire Başkanlığı 6438 numaralı Künye kayıt belgesi
MSB Arşiv ve Askeri Tarih Daire Başkanlığı 6432 numaralı Künye kayıt belgesi
MSB Arşiv ve Askeri Tarih Daire Başkanlığı 6444 numaralı Silah kayıt defteri
MSB Arşiv ve Askeri Tarih Daire Başkanlığı 6435 numaralı künye kütük defteri
30 Mayıs 1926-869 numaralı İstiklal Madalyası vesikası