22 ağustos 1922 gece yürüyüşleri ile düşman siperlerine yaklaşmaya başlıyoruz.

Akşehir ve ilçeye bağlı pek çok mahallede de günümüzde de anlatılan gece yürüyüşleri,   Türk ordusunun Akşehir ve civarında ayrılmaları bilinmektedir. Gece yürüyüşlerindeki esas ordunun harekâtının gizli tutulması gerekliliğidir.  Asım Gündüz, hatıralarında bu konuyu şu şekilde anlatmıştır:

“ Başkumandan,  Akşehir’den Ankara’ya dönerken bana yakında geleceğini ve kalacağını söyledi. Bunun manasını kavramak zor değildi. Taarruzu şahsen idare edecekti. Mareşalin ruh haletini asla unutmam. Önceleri taarruz için bazı düşünceleri olan büyük asker, ortadaki maddi zaafların ve noksanların, manevi unsurlar ve sebepler ile telafi edilmesine zaruret olduğunu idrak etmesinden sonra, hiçbir an, karşı bir sebep ve mülahaza ileri sürmedi.  Gece gündüz Başkumandan ile beraberdi, sevk ve idaredeki tecrübe ve selim hissi ile bilhassa neferinden Ordu Kumandanına kadar cümlenin nafiz şahsiyeti ve dürendiş hüvvüyeti ile en müessir amillerinden birisi oldu. Ağustos 1922 gecesinden itibaren bütün tümenler, oldukları mevzilerden ileri doğru yürüyüşe geçtiler. Geceleri yapılan bu sessiz yürüyüşte düşmana ufacık bir emare vermemek için ne tedbirler almıştık!.. Değil toplar, vasıtalar insan ayaklarının biler ses çıkarmaması için çareler düşünmüştük. Bu çareler, yokluk içinde kendisine mahsus icatlardı adeta. Telefon, telgraf muharebelerini tamamen kesmiştik. İstanbul ile bağlılığımız kalmamıştı. İçimize sızabilmesi muhtemel menfi unsurlara karşı uyanık ve şuurlu idik. Hiçbir yabancıya aramıza girebilme müsaadesi vermiyor ve bunu sessiz patırtısız oyalayarak yapıyorduk. 22 Ağustos’ta kıt’alar mevzilerinden oynatılıp hareket başladığı zaman dahi, bazı kademeler maksadı ve gayeyi henüz layığı gibi bilmiyordu. Cephemizde tam bir sessizlik hüküm sürüyordu… 20 Ağustos 1922’de Ankara’nın biricik gazetesi olan Hâkimiyeti Milliye Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Gazi Mustafa Kemal’in, Çankaya’daki köşkünde, kordiplomatik şerefine bir çay vereceğini yazıyordu. Ankara halkı ile Ankara’daki hadiselere çevrilmiş gözlerin bu haberi okudukları anda,  Başkumandan Dikmen sırtlarını sessizce aşmış, tenha ve boş olan Konya istikameti üzerinden Akşehir yolunu tutmuştu. 20 Ağustos 1922’de Ankara’nın biricik gazetesi olan Hâkimiyeti Milliye Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Gazi Mustafa Kemal’in, Çankaya’daki köşkünde, kordiplomatik şerefine bir çay vereceğini yazıyordu. Aslında bu haber, büyük bir olayı gözlerden ve dikkatlerden saklamak için kasten yayılmıştı. Mustafa Kemal,  Ankaralıların bu satırlarını okudukları günün gecesi, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa ve yaverleri ile Konya üzerinden gizlice, Garp Cephesi merkezi Akşehir’e doğru yola çıkmıştı. Aylardan beri bütün varlığına hâkim tarihi kararı tatbik için milletine söz vermişti. Namus sözü…  Hain, alçak, seviyesiz bir haydut sürüsünden ibaret istilacı düşmanı vatanın harim-i ismetinde boğacaktı.  Yunan Ordusu her bakıma güçlü, bakımlı, hazırlıklı darbelere dayanıklı idi. Daha o haftalar içinde Yunanlıları her bakımdan destekleyen İngiltere’nin mütehassıs generali, cepheyi bir baştan bir başa cevirmiş Yunan istihkâmlarının, cihanın kahredici tahrip kuvvetine sahip ordusuna bile, en aşağı altı ay dayanacağını, bu zaman içinde de taarruz eden kuvvetlerin eriyeceğini ilan ediyordu.  Bizim bazı kumandanlarımızda Yunan ordusuna cepheden ve toptan bir taarruza karşı idiler.  Böyle olanların başında Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa,  İkinci Ordu Kumandanı Yakup Şevki Paşa, bazı tedbirlerde ısrar eden Birinci Ordu Kumandanı Nurettin Paşa vardı. Zaten bütün kuvvetimizde bu iki ordunun çatısı altında toplanmıştı. Sakarya’yı böylesine düşünceler içinde başarmış olan Mustafa Kemal ise, taarruz kararında idi. Kurmaylık vasfına güvendiği ve şahsen Garp Cephesi Kurmay Başkanlığına getirdiği, sınıf arkadaşı olan benden taarruz planlarını hazırlamamı istemişti.

İSMET PAŞA İLE ARAMIZDAKİ ANLAŞMAZLIK

Asım Gündüz, İsmet İnönü ile Akşehir’de arasında taarruz konusunda anlaşamadıklarını hatıratında yer vermiştir. Gündüz, bu anlaşamamazlığı hatıratında şu şekilde anlatmaktadır:

“  Ben, Mustafa Kemal gelmeden taarruz emrinin bir karalama taslağını hazırlamıştım. İşte burada İsmet Paşa ile aramızda en büyük ihtilaf patlak verdi. Biz taarruzun en ağır yükünü omuzlarına alan Birinci Ordu, İkinci Ordu’dan aldığımız kuvvetlerle takviye etmiş ve taktik icabı İkinci Ordu’yu zayıf bırakmıştık. Bu bakımdan iki ordunun da aynı gün ve aynı zamanda bu kuvvet muvazenesliğini düşmana hissettirmeden taarruza geçmeleri lazımdı. Oysa İsmet Paşa tam aksi tezi savunuyor ve; hayır diyordu İkinci Ordu 25 Ağustos’ta taarruz etsin böylece ihtiyatı da kullanmış oluruz. Ben bu görüşe tamamen karşıydım. Düşüncelerimi uzun uzun açıkladım ve şu sonuca bağladım. ‘  Bu takdirde zayıf olan İkinci Ordu güç duruma düşebilir ve açabildikleri gediklerden sarkan Yunanlılar, Birinci Ordu’yu taarruzdan alıkoyarak güneye atabilirler.  Buda bizim planımızın kökünden yıkılması olur.’ İsmet Paşa kendi görüşünde ısrar ediyordu. Büyük bir üzüntü için idim, bütün emeklerimizin tehlikeye düşeceğine inanıyordum. Tecrübelerim, doğruluğuna inandığım teoriler, tarihteki örnekler kanaatimin dayanakları idi. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Hatta bir an istifa etmeyi düşündüm.  O sırada Süvari kolordumuzun kumandanı Fahrettin Paşa (Altay) odama geldi.  Anlattım, bana hak verdi ve ;  ‘öyle bir şey olmaz,’ dedi…  Mustafa Kemal Paşa’ya durumu anlatırız, sen merak etme, göreceksin ben meseleyi halledeceğim.’  Burada tatbiki halinde çok menfi sonuçlar verebilecek tezin geri bırakılmasında en büyük payı olan ve düşmanı perişan eden akınlar ile ecdadın ruhunu şad eden kahraman arkadaşıma bir kez daha teşekkür ederim.  Fahrettin Paşa dediğini yapmıştı. Hadisenin sonrası şöyle cereyan etti. Akşam olmuştu Başkumandan odama girmişti: ‘ Hazırmısın Asım’ dedi. Bende söyleyeceklerimi en sona bırakarak İsmet Paşa’nın arzuladığı şekilde İkinci Ordu’nun 25 Ağustos’ta taarruz etmesi dâhil planımızı iza yapacaktır.  Başkumandan hemen müdahale etti:

‘ Olmaz öyle şey… Taarruzu iki ordu, aynı günde yapacak devam ediniz.’ Bana kendi fikrinde o kadar ısrar eden İsmet Paşa tek kelime söylemedi. Huzura kavuşmuştum. Gözlerim o anda Fahreddin Paşa’ya kaymıştı. İstediğin oldu der gibi bir hali vardı.  Nitekim daha sonra öğrendim ki, Fahreddin Paşa bir sırasını getirip Mustafa Kemal Paşa’ya vaziyeti anlatmış ve ikaz etmişti. Olup bitenleri sezen İsmet Paşa, bu hareketimizi ömrü boyunca unutmadı. Yıllar sonra Mareşal Fevzi Çakmak, Cumhuriyetin büyük ve unutulmaz Genel Kurmay Başkanı, bende İkinci Başkan idim.  Allah’a çok şükür aziz milletimizin ve şanlı ordumuzun hizmetinde hak ettiğim Orgenerallik rütbemi,  Mareşalin terfi listelerine defalarca koymasına rağmen İsmet Paşa adımı çıkarmıştı. Sonra Atatürk listeye bizzat ve el yazısı ile yazarak şahsi bir kine son verdi… Hazırladığım planı Başkumandan tasdik etmişti. 22 Ağustos gecesinden itibaren kuvvetlerimiz düşmana yaklaşmış, geceleri topların sessizce yer değiştirmesi için akla gelen bin bir tedbiri alarak, tam bir ihtiyat içinde sokuluyorduk. Türk Ordusunun böyle bir taarruza asla cesaret edemeyeceğinin emniyeti içinde, tahkimat ve kuvvetinden emindi. 24 Ağustos’ta Akşehir’den Şuhut’a geldik. Orgeneral Asım Gündüz, “Hatıratlarım” adlı eserinde, Taarruz planları ve yaşadığı anıları bu şekilde kaleme almıştır. Gündüz 1944 yılında,  “Akşehir Tarihi ve Turistik Kılavuzu”  adlı eserin yazarı İbrahim Hakkı Konyalı’ya da bilgiler aktarmıştır. Gündüz,  ordunun Akşehir’den ayrılışımı şu şekilde anlatmıştır. “ Cuma günü Akşehir’den dualar ve ağlaşmalar arasında ayrıldık. Akşehir’i vekarlı  ve asil bir sessizlik tül gibi içinde sarmıştı.

AKŞEHİR’DE MATBAANIN KURULMASI

Garp Cephesi Karargâhının Akşehir’e getirilmesinden sonraki günlerde ordu taarruz için hazırlıklar yapılmaktaydı. Kimi zaman yapılan hazırlıklara Sovyet elçileri katılıyordu.  Akşehir ve çevresinde yapılan manevra harekâtlarını izleyen elçiler, Yunan ordusunun yenileceklerine kalben inanmışlardı. Elçiler döndükten sonra, Ruslardan; top, tüfek, cephane, altın külçeleri gönderilmişti.  Garp Cephesine ise 20.000 altın lira düşmüştü.  1922’de Garp Cephesi Erkanı Harbiye Reisi Miralay Asım Bey’in anlatımına göre bu para ile Garp Cephesi için bir matbaa, beş Kolorduya birer sinema makinası alınmıştır.–