Ülkemizi ve halkımızı savunmada bırakın abartmayı; yeterli ve gerekli önlemlerin binde birini bile almadığımız kanısındayım.
Tunus, Suriye, Mısır, Abu Dabi ve Suudi Arabistan’a gittim. İsrail’e hiç gitmedim. Fakat iki tıp profesörü kızım ve elektronik mühendisi oğlum, meslek örgütlerinin dünya çapındaki kongrelerine bildiri sunmak için birçok kez İsrail’e gittiler.
Yeri gelmişken söyleyeyim; böyle enternasyonal kongreler yurdumuzda çok az gerçekleşiyor. Kıbrıs Rum kesiminde bile, bizden fazla uluslar arası toplantılar oluyor. Herhalde bunu gerçekleştirmek için özel çabaları var. Turizm gelirleri artıyor ve kongrelerle turizmi ve tanınmayı olağan üstü teşvik etmiş oluyorlar.
İsrail’deki toplantılara gidenler, Kongre için davetli olmalarına, tüm belgelerinin tam olmasına ve o uluslar arası kongre, İsrail devletinin ve organlarının izni ve hatta isteği üzerine orada toplanmasına karşın; sıkı kontrollerden geçiriliyor:
-Kongreye katılan her bilim adamı veya profesör, sanki sabotaj yapmaya veya casusluğa gelmiş gibi, çifte veya üçlü polis yetkilileri tarafından çok sıkı ve bunaltıcı çapraz sorgulardan geçiriliyor.
-Böyle bir çapraz sorgudan geçmeden ve habersizce İsrail sınırlarından giren varsa; casus muamelesi göreceği kesindir.
-Bizden Filistin’e yardım götüren gemi için izin vermemişlerdi. Açık denizde ve uluslar arası sularda olmasına rağmen; gemiye havadan nasıl indirme yaptıklarını… O kafilede bulunanların çoğunu ağır silahlarla nasıl tarayıp şehit ettiklerini gördük!.
-Gemidekilere ateş etmeden önce. “Geri dönün veya yardımları bizse teslim edin! Biz de Kudüs’teki Kızılay deposuna teslim edelim” diye bir teklif yaptılar mı? HAYIR!
-İçindekileri öldürmeden gemiyi ele geçirmeleri mümkündü. Bunu yaptılar mı? HAYIR!
-O kadar ısrarlara rağmen özür dilediler mi? HAYIR!
-Şehit ettikleri vatandaşlarımız için bir kuruş tazminat ödediler mi? HAYIR!
Belki yukarıdaki seçeneklerden birini yapsalar, dostluğumuz bozulmazdı. Daha barışık kalırdık. Bunu onlar bilmezler mi? Bilirler, fakat ülkelerini ve prensiplerini bozmamak için büyük bir savaşı bile göze alabileceklerini göstermek istiyorlar. Gelelim asıl konuya:
*Biz ülkemizi ve insanlarımızı korumak için; onların binde biri kadar katı önlemler alıyor muyuz? Ne yazık ki; basit önlemleri bile almıyoruz!
*İnsanlarımızı otobüslere Molotof kokteyli atarak topluca yakanları, hemen oracıkta imha ediyor muyuz? Maalesef Hayır!
*İçimizdeki terörü yaratanlara, besleyenlere, silah ve para vererek ve hatta alkışlayarak destekleyenlere karşı, herhangi bir yaptırım uyguladık mı? O da HAYIR!
Terörü destekleyen, yaratan para ve silah veren çoğu müttefikimiz, din kardeşimiz veya dostumuz olan ve olmayan ülkelere karşı; herhangi bir mukabelede bulunduk mu? Resmi olarak protesto ettik mi? İlişkimizi dondurduk mu? Hayır! Hiçbir şey yapmadık!
Ciğerimizi sökseler bile, ses çıkarmıyoruz.
Halkımızı onar- yirmişer- ellişer katledenleri; Otobüsler dolusunca yakanları, nasıl mutlu edebiliriz diye çırpınıyoruz adeta…
İsrail’in ülkesini ve insanlarını korumak için yaptıklarının binde biri kadar bile, dikkatli davranabilseydik; bugün çok daha zengin, güçlü ve uluslar arası toplumda saygın bir ülke olurduk.
2001’den önce terör mücadelesi birazcık sıkı tutuluyordu. Daha sonra sürekli taviz verilmesi yüzünden; kayıplarımız dayanılamayacak kadar arttı. Saygınlığımız azaldı. Artık işi daha ciddi ve sıkı ve sert tutmak gerektiğini; herkes ve özellikle yetkililer anlamışlardır… İnşa Allah! [email protected] www.nazifkurucu.com.tr