Cezayir türküsü, bir ayrılık ağıtıdır. Bir daha kavuşulamayacak ayrılıkların, zehir-zemberek, acılı ağlamasıdır; o yanık ağıt. Cezayir'in bizden koparılışının yürek yangınıdır.

Eskiden uzak yerlere gelin giden kızların düğününde, Cezayir türküsünün müziği çalınırdı. Birçokları da ağlardı. O uzak gurbete giden kızlarını belki bir daha göremeyeceklerdi       O türkü ve müziği; Cezayir'i Fransızların işgal ederek bizden koparmasının acısıyla kahrolan halk sanatçılarınca; ağlaya-ağlaya şekillendirilmiş ve neredeyse tüm İslam Aleminin kalbine kazınmış! Fakat ağlamanın bir yararı yok! Sonunda geniş ve güzel Cezayir'i Fransızlar işgal edip; sömürge yapmışlar. Türk halkı Cezayir türküsüyle o acıyı hep yaşattı.

Köy ve kasabalardaki çalgıcılar, uyduruk aletleriyle Cezayir'i çaldıklarında; ne kadar taş kalpli de olsalar; gelin kızın ana babası ve yakınları hatta tüm dinleyenler ağlardı. İçin-için değil; bayağı hıçkırarak ağlatırdı bu türkü insanlarımızı.

Belki kalplerimiz kuruyup taşlaştı; belki de duygusuzlaştık; o ağlamalar görülmüyor artık!  O içtenliklerin yerini, ruhsuz alkışlamalar aldı. Bazı yerlerde; kalabalığı etkileyenler; "ŞAPLAK ÇAL!" diye emir verdi mi; herkes içinden gelse de gelmese de; avuçlarını birbirine vurarak, otomatik ve duygusuz alkış sesleri çıkararak nutuk atanlardan yana olduklarını, göstermeye çabalıyorlar.

Osmanlı topraklarını yağmalayan batılı sömürgeciler; genellikle işgal ettikleri yerlerdeki  halkların hoşuna gidecek yönde davranırlardı. Hiç olmazsa gösterişte, halkın da kalbini çalmaya uğraşırlardı. Sömürdükleri ülkelerin, dinlerine ve ibadetleriyle geleneklerine karışmayarak; o zavallı halkların kanlarını ve servetlerini; sülükler gibi acıtmadan çalarlar ve sömürürlerdi. İnançlarına ve ibadetlerine karışmaz; hatta bazen kendilerini o dindenmiş gibi gösterip yürütürlerdi, adaletsiz ve haksız saltanatlarını!

O hileli inceliği artık unuttular. Fransızlar, Cezayir'e ve halkına eşit davranmamışlar ki; o felaket ortaya çıkmış. İslam peygamberi ile alay eden o karikatürü çizmek de; yayınlamak da; benim tanıdığım Fransız kültürüne ve terbiyesine yakışmamıştır. Fransızca konuşan ve hatta Fransız vatandaşlığı taşıyan Müslümanların; İslam'ın kutsalını karikatürleştiren Paris'teki dergiye yaptıkları saldırıyı; onaylamıyorum. Yapanlara bir kazanç sağlamayacaktır.   Fakat, Müslümanlığın kabul etmeyeceği bir karikatür yayınlayarak; onları tahrik edenler; daha büyük ve affedilemez küstahlık yapmışlardır. Sömürgeciliğin kullandığı usul bu değildi!

Fransa'yı ve Fransızları iyi tanırım. Lisedeyken; Jaklin adlı, Marsilyalı bir kız arkadaşım vardı. (Soyadını yazmıyorum, çoktan evlenmiştir; belki benim gibi birçok torunları bile vardır) Mülkiye'de ve Hukuk fakültesinde böyle şeylere vaktim olmadı.

Yaşama atıldıktan sonra, Fransa'ya birçok kez gittim. Hazreti Muhammed'i karikatürize etmek; yakından tanıdığım Fransız kültürüne uygun düşmüyor. Artık dünya barışına odaklanmalıyız. Bu olaylardan sonra; Fransa ve Almanya'da hatta tüm Avrupa'da yaşayan Türklerin  rahatsız edilmemesi için, gereken önlemler alınmalı.   Sömürgeci batılılar bu olayı, İslam düşmanlığı için kötüye kullanırlarsa; dünya barışı zarar görür!  Ne kadar zor olsa da; kötü anılar unutulmalı.    TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ VE TÜRK VATANDAŞLARINI KORUMAK; bizim için her türlü endişenin önünde gelmeli!