Kıymetli Dostlar! Haz ve hız çağını yaşadığımız şu yalan dünyada iyiden iyiye hırslanmaya başladık. Gerçi hırs ve azim duygusu arasında ince bir çizgi var ama yaşarken fark edemiyor çoğumuz.
Türk Dil Kurumu şöyle tanımlamış bu iki kavramı:
Hırs:
1-Sonu gelmeyen istek, aşırı tutku.
2-Öfke, kızgınlık.
Azim:
Bir işteki engelleri yenme kararlılığı.
Birbirine yakın gibi görünen birçok kavramda olduğu gibi, azim ile hırs da aslında başka dünyaların kavramlarıdır, duygularıdır. Bazı insanlar azim ile hırs kavramlarını birbirine karıştırıyor. Azimli birine hırslı diyebiliyor. Toprak ile arsa, yapmak ile yıkmak, imrenmek ile kıskanmak, beğenmek ile gözü kalmak, harf ile rakam nasıl birlerinden başka bir şeyse bu da öyledir.
Azim; çalışıp çabalayarak ve nasip diyerek hakkına razı olmaktır. Hırs ise daima daha fazlasını ve daha iyisini istemektir. Hak edip hak etmediğimize bakmadan, kimden alıp almadığımızı düşünmeden, sonuçlarıyla hiç ilgilenmeden. Bu yüzden azim yapıcı, hırs yıkıcıdır. Birincisi mazlumlara, ikincisi zalimlere has gibi sanki. “Eski toprak” diye tanımladığımız insanların hayatına baktığımızda; kimselere muhtaç olmadan, emekle, çabayla ve azimle çalışmayı görürüz. Günümüz insanında ise hep kazanma, daha çok kazanma, her istediğinin çabucak gerçekleşme arzusunu görürüz.
Azimde vicdan rahatlığı, hırsta vicdan körelmesi vardır. Azim, kendi ayakları üstünde durmak ve yürümektir. Hırs ise başka insanların sırtına basarak yükselmeye çalışmaktır. Azim, bizi geliştirir; hırs ise ruhumuzu yorar.
Aşırı hırsın diğer olumlu duyguları yok edici bir özelliği vardır. Hırs bir insana hakim olduğunda o kişi sadece sonuca ve kazanmaya odaklanır. Kazanmak yolunda olan her şeyi mubah görür. Türkçemizde kullanılan hırsla ilgili deyimlere baktığımızda bu olumsuzluğu hemen fark ederiz:
Hırs basmak, Hırs bastırmak, Hırs bürümek, Hırsından çatlamak, Hırsını alamamak, Hırsını yenememek.
Arapça “ihtiras” ve sıfat hali “muhteris”, “şiddetle arzuladı” anlamındaki “harese” fiilinden gelen “Hırs” kelimesinin son derece anlamlı ve bir o kadar da hörgüçlü bir hikayesi var:
Çölde susuzluğa haftalarca dayanabilen devenin, görünce bir saniye bile dayanamadığı bir çöl dikeni varmış. Bu dikeni yerken durdurulmazsa eğer, oracıkta ölüp gidermiş hayvancağız. Zira bilmezmiş ki, o dayanılmaz lezzet aslında kendi kanı… Dilini, damağını paramparça eden dikenleri keyif içinde çiğnemeye devam eder, kendi kanının tuzuyla mest olurmuş. Görünürde kan kaybından, esasında ise o şiddetli arzudan; harese’den ölürmüş deve.
Yüzyıllar önce gönül insanı Taptuk Emre, kaplumbağa misali vererek bizlere yol göstermiştir:
“Kaplumbağalar neden uzun ömür sürer bilir misiniz? Teslim olmuşlar da ondan. Sadece yolunu yürür. Acelesi yok, ihtirası yok. Eee ihtiras olmayanda vakit bollanır. Hırs daraltır. Hem vakti daraltır, hem yüreği. Ne der erenler: Hırs, sebeb-i hasarettir. Ne demek bu? Hırs, insanı çürütür. Çürür mü insan? Çürür elbet. Değil mi ki her şeyin hırsı var. Para hırsı, iktidar hırsı, kadın hırsı, makam hırsı, post hırsı, dost hırsı. İnsan denen bu varlık nefs sahibidir. Nefs ise insanın hırslarının toplamıdır.”
Sevgili Dostlar! Mücadele etmekten geri durmayalım, çabalamaktan geri durmayalım fakat kendi çabamızı da mutlaklaştırmayalım. Çünkü kaderin ötesinde bir kader var, ona da teslim olalım. Zorlanamayan kapının eşiğinde beklemeyi de bilelim.
İnsanın daha iyi bir insan olma hırsı güzel bir hırs. Erdemlerde, yararlı işlerde ve ilimde yarışmalı insan. Bizi hırslandıran ve nefsimizi okşayan eylemleri bırakıp, azimle ve kararlılıkla kendimizi ve etrafımızı güzelleştirelim.
Huzurlu, sakin, rahat ve bir o kadar da azimli günler sizinle olsun efendim.