Kıymetli Pervasız Dostları! İnsan olmamızın en önemli göstergelerinden birisi de affedebilmek, daha doğrusu affetmeyi bilmektir. Bir yarayı, bir gönül kırıklığını, bir incinmeyi telafi ettiğimiz ölçüde insani davranışları sergilemiş oluruz.
Günümüz dünyasında çok zor değil mi affetmek? İnsan incindiğinde intikam duygusuyla hareket etmek ister. Canı yandığında karşıdakinin canını misliyle yakmak ister. Kaçımız başarabiliyoruz peki gerçek anlamda affetmeyi?
Affedebilmek; sen yaptığın yanlışlardan dönebilirsin, daha iyi bir insan olabilirsin demektir. Affedebilmek; geleceğimizi, geçmişin korkularından korumak demektir. Ancak affederek büyürüz. Evet, unutmuyorum bana yaptıklarını, ama sana daha iyi bir insan olma fırsatı veriyorum demektir affetmek. Birinin hatasını affedecek kadar iyi olun, ama hatayı hiç işlenmemiş sayacak kadar aptal olmayın.
Meşhur hikayedir: Güney Afrika’nın efsane lideri Nelson Mandela hapisten çıktıktan sonra kendisini yirmi yıldan fazla içeride tutan insanları affettiğini söyler. “Niçin affediyorsun?” diye sorduklarında ise o muhteşem cevabı verir: “Eğer affetmeseydim, o zindanda yaşamaya devam edecektim.”
Affetmek için ne gerekli peki? Öncelikle samimi bir pişmanlık ve özür şarttır bence. Affedilen insan da fırsatı iyi değerlendirmelidir.
Her şeyin geçici olduğu üç günlük dünyada, bir çocuk gibi yaşamak belki de en güzeli. Küçük bir şekerle her şeyi unutup affeden çocuklardaki masumiyet; ne kadar temiz, ne kadar hoş ve ne kadar sevecen gelir bizlere.
Affetmek, geçmişi değiştirmez; ama geleceğin önünü açar. Affetmek; yanlışı geçmişte bırakır ve geleceği geçmişin karamsarlığından kurtarır. Böylece gelecek genişlemiş ve rahatlamış olur. Sadece gelecek değil, bizler de rahatlarız; kendimiz olarak daha rahat hareket ederiz. Geçmişte takılıp kaldığımızda, hayatımızdaki ruhsal örselenmeler ve yıpranmalar bizde derin izler bırakır.
Affedebilmek, büyük ve soylu bir erdemdir. Canımızı yakanı affedebilmek, insanı soylu ruhlar arasına katan büyük bir cesarettir.
Affetmek; sadece umursamazlık değildir. İnsanın yücelmesine inanmak demektir. Her insan yanlış yapabilir, her insan kötülük yapabilir, önemli olan bunu fark etmek ve telafi yoluna gitmektir.
Samimi ve içten bir özrü affetmek kolay olabilir. Asıl zor olan ise, samimi ve içten bir özrün olmadığı durumlarda affetmek. Ha bir de bazı hata ve suçlar vardır ki onları affetmek hiç de kolay değildir. İnsanlığa ve diğer canlılara karşı işlenen suçları biz affedemeyiz. Çünkü kendi adımıza affetme yetkimiz vardır sadece.
Sevgili dostlar! Başkalarını affettiğimiz kadar kendimizi affetmeyi de başarabilmeliyiz. Geçmişte yaptığımız bazı hatalardan dolayı kendimizi devamlı suçlarız. Bu şekilde dünyayı kendimize zindan ederiz. Kendimizi de bağışlamayı öğrenmeliyiz. “Geçmişte bazı yanlışları yaptım, ama bundan pişmanlık duydum. Bu hatalarım beni büyüttü, geliştirdi” dediğimiz zaman kendimizi daha kolay affederiz. Kendimize şefkatli ve merhametli davranmayı bilmeliyiz.
İnsanların birbirine karşı vahşileştiği dünyada cesaret göstermeli ve affetmeyi bilmeliyiz.
Affetme üzerine edebiyatımızda kaleme alınmış en güzel eserlerden birisi Nurettin Topçu’ya ait “Var Olmak” adlı harika kitabından alıntıyla yazımıza son verelim:
“Toprak, nankörlüğü affetmiyor; tekrar tekrar vermek için kendine tohumu bağışlayan şükranı bekliyor. Sema gafleti affetmiyor; yeryüzüne rahmet indirmek için güneşten şefkat bekliyor. Affetmek ve affedilmek, insan içindir. Ancak, affın bir hovarda bahşişi olduğunu sanmak hatadır. Affetmek, akılların üstünde sultan olan kalbin hareketi olduğu gibi affedilmek de insanın bizzat kendi kalbinde inkılâp yapmasıyla kendisine sunulan zafer hediyesidir. Şüphe yok ki affın fermanını hazırlayan kalptir. Hesapçı akıl onu anlamasa da kalp kendi kahramanına affı bağışlıyor. Affeden insan da affedilen gibi kalbini yükseltmiş, “insan kalbi böyle olur” dedirtecek olgunluğa ulaştırmış olmalıdır.
Affın asıl sahibi Allah’tır. İnsan da Allah sevgisiyle affediyor ve ANCAK ALLAH SEVGİSİNE SAHİP OLANLAR AFFETMESİNİ BİLİYORLAR…”