Sabahtan evden çıktım. El ele tutuşmuş çocuklar evlerinden çıktılar, yanlarında anneleriyle. Sırtlarında çantaları. Üzerlerinde önlükleriyle. Simsiyah önlükleriyle yürüdüler önüm sıra. İlkokula gidecekler.
Hepimizin bir ilkokula başlama heyecanı vardır, ilk heyecanlar, ilk mutluluk ve kimimizde bir ürperti.
Hepimizin bir okul başlangıcı vardır. Hayata ilk başlayış. Okul yolu heyecanımız. Eylül ayı ilk okula başlama ayıdır. Hepimizin bir başlangıcı, bir hüznü. Bu ay diğer aylara benzemez. Hüzün barındırır. Ne ilk yaza benzer ne yaza ne kışa. Başlangıçtır ki her şeyden önce hayata başlangıç. Okumaya, öğrenmeye.
Bir başlangıçla başlarsın ki yıllar önünde okul yolu gibi geçer gider. Çocukluk, gençlik derken hüzünle geçer yaşam. Bir de bakarsın ümitsizlik, bitkinlik, hüzün. Bir de bakarsın ki geçmiş günler, haftalar ve dahi yıllar. Gençlik bilmez bu hayatın yolunu.
Bir okul yoludur hayat, sürekli öğrenilen. Bir bakarsınız okulun bahçesine girmişsiniz, sıralara dizilmiş, “Andımız” okunur sonra gür bir sesle “Dağ başını duman almış!” sıra olursunuz. Öğretmeninizi tanırsınız, arkadaşlarınızı ilk defa görüyorsunuzdur. Yıllarca aynı sınıfta okuyacağınız. Okuyarak öğreneceğiniz alfabeyi, hayatı ve insanları yıllarla.
Evden çıktım, diyordum ya öğrenciler ardı sıra yürüdüm. Bu küçük çocuk kimdi? Elinden annesiyle birlikte Cumhuriyet İlkokulu yolunda yürüyen. Öyle heyecanlıydılar ki, birdiler, iki oldular, üç dört derken okulun çevresini doldurdular. Siyah önlüklü çocuklar, saçları kurdeleli kız çocukları. Ellerinde çantaları. Okumak sadece okulu mu hayatı okumak. Sorumluluktu; öğrenmekti okul.
İlkokul yıllarıma annemin elinden tutmuş çocukluğuma Cumhuriyet İlkokulu’na gittim. Her zaman bu yokuştan aşağı iner okuluma önceleri annemle sonra da tek başına gitmeye başlamıştım. Okulun demir bir kapısı vardı, yanında bayrak direği, bahçe içerisinde basket sahası. İleride tuvaletler. İlk bu bahçeye girince biraz ürkmüştüm. Onca yaşıtım çocuk. Tanımadığım, ürktüğüm çocuklar, ilk görüşte yabancı gelmişlerdi, sonra sınıf arkadaşlarımı tanımaya başladım ve yüzlere de aşina olmaya başlamıştım. İlk günün heyecanını ürpertisini günler geçtikçe üzerimden atıyordum.
Eylül ayındayız; bugün pazartesi. Okulların açılmasının il günü. Anılara götürdü beni eylül ayı. Hava serin, bir yağmur havası var, yağdı yağacağım havası.
Yürüyorum anıların yolculuğunda. Okulum hiç değişmemiş, benim, ağabeylerimin, ablamın, babamın, dedemin okuduğu okul ve dahi kimler Yaşar Cenikoğlu, Pervasız Gazetesi’nin kurucusu Ahmet Şener, Av. Fatma Bakırel, Erşan Başar, Tarıman Cenikoğlu, bu köşenin yazarı Sami Başar’ın okuduğu okul. Ne olmuş bu okula? Çocuk cıvıltılarını aradım, çocuk seslerini, çocuk heyecanlarını.. Yoktular. N’olmuş bu okula!? Okul resmi başka bir kurum olmuş!
Yine anıların içine gömüldük! Okulun bahçe kapısının parmaklıklarından baktım. Bir çocuk aradım sınıfına mutlulukla sevinçle koşan. Bir çocuk aradım sevinçli. Ne o çocuk vardı, ne mutluluğu, ne sevinci, ne coşkusu…
İyi ki bu okulda okumuşum diye, sevinç doldu, mutluluk doldu içime. Bıraktım bende kalan hüzünleri acı anıları.
Aşevine doğru çıkarak ana yola doğru yürüdüm, o mutlulukları, sevinçleri ve dahi hüzünleri ardım sıra bırakarak, hayata ve gerçeğine doğru yürüdüm….