‘’İç Güvenlik’’ torba yasası İl İdaresi Kanu,nu’na yaptığı ilaveyle, sucun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması için mülki idare amirlerine gereken acele tedbirlerin alınması yetkisi veriyor. Başkana yaranma yarışı içinde, bu yetkinin 299. Maddenin nasıl bir şevk ve iştahla uygulanmasına yol açabileceğini herhalde tarif etmeye gerek yok.
Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar, Tayyip Erdoğan’a hakaret davaları, ceza kanununun 125. Maddesine dayanılarak açılıyordu. Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişiye verilmesi önerilen ceza, yürürlükteki yasaya göre üç aydan iki yıla kadar hapis.Hakaret sucu,kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmişse, cezanın alt sınırının bir yıldan az olamayacağını yasa belirtiyor. Ayrıca Yargıtay 2009’da aldığı karara göre, kamu görevlisine karşı işlenmesi durumunda, hakaret sucu şikâyete bağlı bir suç değil.
Özellikle Gezi olayları ve 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları sonrasında Başbakan Erdoğan’a yönelik birçok hakaret sucu açıldı. Bunların bir kısmı beraatla sonuçlandı ama önemli bir bölümüne mahkemeler ceza verdi. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra, kendisine Başbakanlığı döneminde işlenmiş hakaret iddialarıyla acılan suçlarda ceza verilme oranı hızla arttı. 15 Şubat 2015 de Antalya’da Başbakan Erdoğan’a temsili karne hazırlayan 2 lise öğrencisi hakkında soruşturmayı protesto eden 17 yaşındaki lise öğrencisine kamu görevlisine hakaretten 7 ay hapis cezası verildi. Cezanın uygulanması ertelendi.
Gene geçtiğimiz günlerde, Gezi olayları sırasında Twitter’den Başbakan’ın onur, şeref ve saygınlığına saldırdığı iddia edilen kişi hakkında acılan davada, zanlı kamu görevlisine görevi nedeniyle hakaretten 7000 TL para cezasına çarptırıldı.
ODTÜ olayları sırasında yayınladığı bir haber nedeniyle, Sol gazetesi sorumlu müdürüne Tayyip Erdoğan’a hakaretten 11 ay hapis cezası verildi. Bir yıl denetim şartıyla cezanın infazı ertelendi.Olaylar sırasında Başbakan öğrencilere yönelik, bunlar terörist, bunlar ateist demiş, öğrenciler de biz solcuyuz sen hırsız diye yanıtlamışlar ve gazete bunu haber yapmıştı.
Bu üç çok yakın örneğe, geçtiğimiz aylarda karara bağlanan veya duruşmaları devam eden başka birçok dava örneği ilave etmek mümkün. Bir de son haftalarda giderek artan ve bir sistemli bastırma, sindirme, yıldırma harekâtına dönüşen, yeni davalar var. Bunlar bu kez Ceza Kanununun299. Maddesine dayanarak acılıyor. Bu madde, Cumhurbaşkanı’na hakaret eden kişinin bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilmesini öngörüyor ama bu suçtan dolayı kovuşturma yapılmasını Adalet Bakanının iznine bağlıyor. 301 . Maddedeki Türklüğü, Cumhuriyeti ve Devletin kurum ve organlarını aşağılama sucunda olduğu gibi. Ceza yasasında sadece bu iki maddede kovuşturma Bakanın iznine bağlanmış. Bunun bir nedeni olması lazım.
Adalet Bakanlığı 2009’da bu konuda yayımladığı genelgede Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. Maddesi ve bu maddenin ikinci fıkrasına AİHM’nin yaptığı yorumu hatırlatıyordu.’’Düşünceyi açıklama özgürlüğünün sadece toplumda beğenilen, kabul gören, zararsız bilgiler ve fikirler icin değil, aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerli sayıldığı ve bunun demokratik bir toplumun olmazsa olmaz unsurlarından olan çok seslilik, tolerans ve hoşgörünün gereği olduğunun’’ vurgulandığı genelgede belirtilmişti. Genelge 299 ve 301. Maddede yer alan suçların kovuşturulmasının bakanlığa bağlanmasının gerekçesi olarak AİHM’nin bu yorumunu sunuyordu.
2009’ da AKP hükümeti Adalet Bakanlığı’nın genelgesi anlaşıldığı kadar rafa kalkmış olmalı ki bakanlık cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla önüne gelen tüm dosyalara artık kovuşturma iznini otomatik veriyor. Ya da fiilen böyle bir izin bile artık alınmıyor. Son bir hafta içinde kendi imkânlarımızla derlediğimiz soruşturmaların listesi, artık demokratik bir toplumun olmazsa olmaz unsurlarının bir bölümünün bu ülkede yürürlükte olmadığını somut bir bicimde gösteriyor.
Kocaeli’nin Gebze ilçesinde Eğitim-Sen ‘in düzenlediği bir gösteri yürüyüşünde megafonla Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla bir kişiyi İl Emniyet Müdürlüğü güvenlik şubesi polisleri evinde yakalayıp, gözaltına aldılar. Şüpheli tutuklandı.
Tokat ÖDP merkez ilce başkanı sosyal paylaşım sitesinde Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle gene İl Emniyet Müdürlüğü güvenlik şubesi polisleri tarafından gözaltına alındı. Bilahare tutuklandı.
Birleşik Haziran Hareketi İzmir yürütme kurulu üyesi bir kişi Cumhurbaşkanı’na hakaret iddiasıyla tutuklandı. Ardından aynı sucu işledikleri iddiasıyla 3 kişi daha yakalanıp tutuklandı.Bu kişilere yöneltilen suç iddiası, Tayyip Erdoğan’ın hırsız ve katil olduğunu ifade etmiş olmaları.
ODP Manisa İl Başkanı da benzer bir iddia ile gözaltına alındı, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Son bir haftada tespit edemediğimiz benzer başka gözaltına alma, tutuklama vakaları var mı, bilmiyorum. Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilmesinden bugüne kadar 299. Maddeden Türkiye’de açılmış davaların derlenmesi anlamlı bir ifade özgürlüğü tablosu ortaya çıkarabilir. Bu davaların zaman içinde giderek artması,bu davalara tepki olarak muhalefetin bir kesiminden kasıtlı bicimde bu ‘’sucu’’işlemeye yönelinmiş olmasıyla da ilgisi olabilir.ama sonuçta bu kasıtlı suç işleme eylemleri ‘’demokratik toplumun olmazsa olmaz unsurlarından ‘’birini korumak için yapılan bir tür sivil itaatsizlik eylemi olarak değerlendirilemez mi.? Bu nedenle önümüzdeki donemde hızla yaygınlaşmaları ihtimali güçlüdür.
Cumhurbaşkanı yürürlükteki anayasaya göre sadece dokunulmazlığı değil, cumhurbaşkanı olarak yaptığı işlerden dolayı sorumsuzluğu olan bir kişidir. Yani ona karşı ne simdi, ne de cumhurbaşkanlığı sona erince, cumhurbaşkanı olarak yaptığı işlerden, konuşmalarından dava açılamaz. Bu Cumhurbaşkanının tarafsız olması gereğinin bir karşılığıdır. Bir de yürütmenin işlerine doğrudan karışmamasının. Ama bugün Cumhurbaşkanı gibi davranan, her gün konuşmak için en küçük toplantı, açılış, anma töreni fırsatını kaçırmayan ve sağa sola laf yetiştiren bir vaka var ortada.
Bu vakanın doğal sonuçlarından biri 299. Maddenin öngördüğü hakaret sucunun kapsamının giderek genişlemesidir. Herkese laf yetiştiren birisi karşısında, örneğin somut bir durumda ‘’Cumhurbaşkanı yalan soyluyor ‘’veya ‘’kendini bilmeden konuşuyor’’ demeniz de bu gidişle hakaret sucuna girecektir. belki girmiştir bile. İktidarın başbakanın yanında, cumhurbaşkanı tarafından aktif bicimde temsil edilmesinin doğal sonucu, Cumhurbaşkanının iktidara yönelik ‘’kırıcı,şok edici,rahatsız edici’’değerlendirmelerin muhatabı olmasıdır. Bu nedenle Türkiye’de cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla, aralarında çocuklarında bulunduğu daha fazla kişiye dava açılmasının, tutuklanmalarının, ertelenmeyen hapis cezası almalarının, cumhurbaşkanının eylem ve söylemleriyle doğrudan orantılı olarak artacak olması ihtimali yüksektir.
Şimdi’’ İç Güvenlik’’ torba yasası İl İdare Kanunu’na yaptığı ilaveyle,’’sucun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması’’için mülki idare amirlerine gereken acele tedbirlerinin alınması yetkisi veriyor. Başkana yaranma yarışı içinde bu yetkinin 299. Maddenin nasıl bir şevk ve iştahla uygulanmasına yol açabileceğini herhalde tarif etmeye gerek yok. Yakında Türkiye’de Cumhurbaşkanına hakaret sucu verileri ülkedeki diktatörlüğün bir göstergesi olarak kullanılmaya başlanınca,diktatör ithamı da bu ‘’hakaret sucu’’nun önde gideni olacaktır.