Sn. Başbakan Binali Yıldırım geçtiğimiz senenin Kasım ayında basına demeç verdi. Aynen aktarıyorum: “Fakülteler açılırken, sanki üzerinde yeterince düşünülmemiş. Her yıl 100 bin öğretmen mezun oluyor. Devlet olarak ne onlara, ne diğer üniversite mezunlarının hepsine iş bulmamız mümkün değil. Dünyanın hiçbir yerinde de her üniversite mezununa devlet iş vermiyor.”
Sayın Başbakan çok iyi bir noktaya değinmişti. Ben de bu konuşmasına hak vermiştim okuduğum anda. Ancak şöyle bir sorum daha var, o da: Fakülteleri açarken düşünmeyen kim? sorusudur. Öyle ya her ile üniversite açan kim? Fakülteleri ilçelere kadar açan kim?
Özel olarak eğitim fakültesini incelediğimiz zaman karşımıza şöyle bir sonuç çıkıyor: 2000 yılına kadar eğitim fakültesi sayısı 30 küsur iken 2018 itibariyle 90 küsura çıkmış durumda. 2000 yılına kadar bir eğitim fakültesinden mezun olan bir öğretmen adayı hiç zorlanmadan atanma imkanına sahipti. Ancak özellikle 2010’dan sonra artan fakülte sayısına paralel olarak mezun sayısı da arttı. Haliyle her branştan binlerce kişi atanamaz hale geldi. Örneğin Edebiyat branşında devlet 1000 atama yapıyorsa en az 15 bin edebiyat mezunu bu 1000 kişinin içine girmek için sınava hazırlanır hale geldi. 14 bini ise işsiz kalmaya mahkum edildi.
Her ile, ilçeye üniversite açmak marifet olmamalı. Önemli olan nitelikli, donanımlı ve mesleğinde başarılı olabilecek fakülteler açmak ve onları geliştirmek. Örneğin tüm ülkede 10 tane eğitim fakültesi açarsınız. Bu fakültelerin hepsini birer mini külliye haline getirirsiniz. Fakültenin içinde barınma, alışveriş merkezi, kütüphane, konferans salonunu, hastane, eczane aklınıza ne geliyorsa hepsini temin edersiniz. Yani öğrenci rahat bir şekilde okuyacak ve öğrenciye okumanın, bilimin, araştırmanın, kendini geliştirmenin dışında ek bir sorumluluk yüklenmeyek. Geçim sıkıntısı çekmeyecek. Saatlerce yol gitmeyecek…
Bu donanıma sahip 10 fakülteden mezun olan öğrenciler, tüm ülkedeki 90 fakültenin verdiği tüm mezunlardan daha nitelikli bir öğretmen adayı olacaktır. Özellikle her fakülte her branştan 60 ila 100 öğrenci kayıtı aldığını göz önünde bulundurursak her sene bu 10 fakülte her branştan 600 ila 1000 öğrenci mezun verecektir. Yani devlet 800 öğretmen atasa dahi bu mezunların %85’i işsiz kalmayacak ve nitelikli bir öğretmen olarak atanacaklardır. Ancak günümüzde sadece bir branş her sene 4500 öğretmen adayı mezunu vermekte. Bu nasıl iş? Ve bu mezunların sadece %2’lik kısmı atanıyor. Branşın genel toplam 20 bin mezununu hesaba katmıyorum bile…
Yani sayın Başbakan’ımıza kesinlikle katılıyorum. Bence de fakülteleri açarlarken düşünmemişler. Eğitim Fakültesi örneğinde görüldüğü gibi öğrencilerin 4 yılı çalınmakta. Ayrıca bu insanlar sürekli işsiz gezip atama bekleyecek değiller. Bu 4 yılın sonunda ya hiç üniversite okumayan ilkokul mezunu birisinin emrine girip çalışacaklar yahut bölümleriyle alakası bile olmayan polislik, askerlik, özel şirketler, şoför vb meslek kollarında çalışacaklar. Sonuç tam bir hüsran.. Ben de diyorum ki hatanın neresinden dönülürse kârdır. Evvela ikinci öğretimlerden başlanıp eğitim fakültesi sayısı 30’lara düşürülene kadar kapatılmalıdır. İlçelerdeki eğitim fakülteleri kapatılmalıdır. Her bölgede her ilde açılan eğitimi fakülteler kapatılmalıdır. Kısacası EĞİTİM FAKÜLTELERİ KAPATILSIN!
Yazımı Prof.dr. İlber Ortaylı’ın sözleriyle noktalamak istiyorum: “Eğitim kurumlarımıza dikkat edelim. Kötü olan Yök değildir Yök’ün kötü idare edilmesidir. Bütün mesele bu. Üniversite tabii ki açacaksın, ama Hakkari’nin dağına değil, Kastamonu’nun dağına değil. İcabında Ankara’ya 20 üniversite kurarsın. Doğu’dan gelen çocuklar o şehrin kültürünü görür. Her yere gidip üniversite kurulur mu ya? Bu bir ahlaksızlıktır.”