Turgutoğulları Derneği’nin yerel seçimlerde Belediye Başkanlığına aday olması için bir isim üzerinde uzlaşarak tam destek verme kararına ilişkin olarak kafamdaki soru işaretlerini paylaşmak isterim.
Sıralayacağım soruların yanıtları bende yok ama yalnızca kendi adıma sormadığıma inandığımı da belirteyim.
Soru 1- Kaç adayın ismi gündeme gelebilecek?
Soru 2- Tam destek kararı pratiğe yüzde 100 yansır mı?
Soru 3- Aynı partiye mensup ya da taraftar olan birden fazla aday olamaz mı?
Soru 4- Üzerinde uzlaşılan adayın kendi partisi tarafından aday gösterilmesi için o partinin genel merkezi nezdinde ne gibi girişimlerde bulunulacak?
Soru 5- Ortak aday, seçimde kendi partisi tarafından aday gösterilmezse; “bağımsız aday olarak seçime katılsın, oy potansiyelimiz yüksek” mi yoksa “hangi partiden olursa olsun seçilen Belediye Başkanı, arkasında böylesine bir destek olan ismi göz ardı edemez ve kadrosunda yer verir, kim bilir belki Belediye Başkan Yardımcısı da yapar” mı?
Kanunun Ruhu
Başka bir başlığa geçerek siyasetten uzaklaşmış gibi yapalım ama sözü yine siyasete bağlayalım. Kanunun ruhu; o kanunun ardındaki niyeti ve öngörüyü işaret ediyor. Belirleyici olanın; kanunun yazımında kullanılan esnek sözcükler değil ardındaki ruh olduğunu söylüyor. Kanunun ruhunu göz ardı etmeyenlerin de güvenilir ve rasyonel hukukçular olduğu vurgulanıyor. Bir de “habeas corpus” diye bir ifade var. Bir kişinin, hukuka aykırı bir tutuklama veya cezaya itiraz etme hakkı anlamına geliyor.
12 Eylül cuntası tarafından siyasi partilerin genel merkez yöneticilerine 10 yıl, il ve ilçe yöneticilerine ise 5 yıl siyaset yasağı getirilmişti. Bu yasaklar 1987 yılında yapılan referandum sonucunda ve yalnızca 75 bin oy farkla kaldırıldı.
Recep Tayyip Erdoğan; 1998 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, okuduğu bir şiir nedeniyle siyasi yasak ve hapis cezası aldı. Siyasi yasağının kaldırılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan yasa değişikliği talebinin uygulamaya girmesiyle siyasi yasağı kalktı. 26 Aralık 2002 tarihli TBMM tutanaklarına göre; dönemin Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, yaptığı konuşmada muhalefete (CHP) teşekkür etti.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu; Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üyelerine hakaret ettiği iddiasıyla yargılandığı davada, siyasi yasak ve 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası aldı. Mahkeme, İmamoğlu hakkında TCK'nın 53. maddesinin uygulanmasına da karar verdi.
TCK 53. maddesinin 1. fıkrası şöyle diyor: Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak; sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden, bu kapsamda Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten, seçme ve seçilme ehliyetinden ve vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan yoksun bırakılır.
Siyaset yapmak meslek midir yoksa sanat mıdır? Bir sanatçı gibi yetenek gerektirdiği ve ne yazık ki meslek olarak görüldüğü bilinse de kamu görevi olması açısından siyasetçi, Madde 53’ten nasibini alıyor.
Eskiler, “hali-yüz-zihn” derlermiş yani Zihni Boş. John Locke tarafından ortaya atılan Boş Levha (tabula rasa veya tabula rosa) önermesine göre ise zaten zihnimizde doğuştan gelen bir fikir yoktur ama her sonucun bir nedeni olması ya da aynı nedenlerin aynı koşullarda aynı sonuçları vermesi de şart değildir. O halde; hukuka aykırı olduğuna inandığı bir karara itiraz etme hakkını kullanarak muradına erenler olabileceği gibi sonuç alamayanlar da olacaktır.
İyi de nereye kadar? 7’sinden 70’ine ekonomist ve siyasetçi olduğumuz ortada. Deli deliyi, imam ölüyü sever derler. Ben kendi adıma delilikten memnunum lakin delirmemek için gayret göstermeye de devam etmeli.