Evrensel bir kaygıdır.. Hayatımın hiçbir döneminde bu kaygıyı gütmeden yaşadım diyen yoktur. İnsanın kendini bilen bir birey haline gelmesinden sonra bu türden bir kaygı içine girmesi kaçınılmazdır. Aslında çok büyük bir sorundur insan yaşamında. İnsanın kendi benliğini kısıtlayıcı bir faktördür. Adeta ayağa takılmış bir prangadır.
Daha güne başlar başlamaz kendini gösterir bu kaygı. Sabah uyandıktan sonra gün içinde giymeyi düşündüğümüz elbise çoğu zaman kendimizin güzel gördüğü ve rahat edebileceği bir elbise tercihi değildir. Onlarca elbisenin arasından diğer insanların gözüne güzel gözükecek, bize baktıkları zaman güzel, çekici yahut yakışıklı görmelerini sağlayabilecek bir elbise olur tercihimiz. Çünkü nihai ilgi odağı olmak isteriz. Beğenilme kaygısı güne başlar başlamaz devreye giriyor. Elbiseyi giyerken kişiliği geri plana atmış oluyoruz aslında. Pahalı ceketler, ayakkabılar, içinde rahat edilmeyen pantolonlar… Salt beğenilme kaygısını gözetmek için giyilen kıyafetlerdir.
Kısıtlayıcıdır demiştim. Evet olağanüstü bir kısıtlayıcı özelliği vardır. Düşünceleri ifade etmenin, ifade özgürlüğünün engelleyicisidir. Örneğin sosyal medyada bir tweet yahut gönderi paylaşmak istersiniz. Aslında yazmak istediğiniz o kadar çok şey vardır ki ancak beğenilme kaygısı bunun önüne geçiyor. Yazmadan önce acaba insanlar beğenir mi, aptal durumuna düşer miyim? Paylaştıktan sonra da içimizde bir burukluk. Acaba insanlar niye beğenmiyor. Saçmaladım mı? E daha kendi doğrularımızdan, fikirlerimizden emin değiliz. Fikirlerimizin kabul edilebilirliği diğer insanların beğenme, beğenmeme arzusuna terk edilmiş.
Toplum tarafından beğenilme kaygısından daha kötü bir şey ise bir birey tarafından beğenilmek arzusudur. Daha kötü bir şeydir çünkü toplumsal bir kısıtlamanın ötesindedir. Toplum tarafından dışlanmamak için toplumun genel kurallarına uyar, aykırı hiçbir eylemde bulunmazsınız. Sadece toplumun beğenme kaygısını güdersiniz. Ancak sevdiğiniz, sevgisini beklediğiniz bir insanda aynı durum söz konusu değildir Beğenilmek için konuşursunuz, beğenilmek için olmadığınız gibi görünürsünüz, beğenilmek yani onda olan kendiniz için yatırım yapmak istersiniz. Bireysel olarak daha yoğun bir fedakarlık, bireysel kısıtlamalar söz konusu..
Aslına baktığımız zaman sevilmek, kabullenilmek, beğenilmek arzusunun yaşamımızdaki birçok sorunun kaynağını oluşturduğunu görürüz. Eylemlerimizde bir yargılanma korkusu söz konusu. Acaba karşımdaki insan bu eylemimden dolayı beni kötü anlamda yargılar mı, üzerimdeki elbise beni kötü gösterir mi, hakkımda gülünç ve kötü konuşuluyor mu? Bu sorunların sonucunda içimizde bazı duygular filizlenmeye başlıyor.
Nedir bunlar? Şunlardır; beğenilme, beklediğimiz değeri görememe sonucunda öfkeleniriz. Kendimizin beğenilmediği başkalarının beğenildiği ortamlarda kıskançlık krizlerine gireriz. Değersiz hissedilme, başkası tarafından umursanmama sonucunda depresyon, stres. Kabullenilmeyen durumlar karşısında ise gerçeklik algımızı yitiririz.. Tüm bu sorunların ana kaynağı beğenilme kaygısıdır.
Şu bir gerçektir ki mutlu olmak için herkesin senden hoşlanmasına ihtiyacın yok. Zaten herkes tarafından beğenilmenin, kabul edilmenin imkanı yok. Bir toplum yahut bir kişi için beğenilme kaygısı güdüp kişiliğinden taviz vermen seni yine mutlu bir insan yapmayacaktır. Senden kasıt ben, hepimiz.. Bir süre sonra kendimizle bile barışık bir insan olmamaya başlayabiliriz. Önemli olan kendi kişiliğimizle insan kalabilmemiz değil mi? Beğenilme kaygısı, başkaları tarafından sevilmek arzusu kendimizi sevmemizin, gerçek benliğimizin önüne geçmesin.. Yarınki yazımda başka bir kavram olan “Utanç” dan bahsedeceğim.
İyi ve sağlıcakla kalın..