Zaman nedir ki? Gelip geçiyor. Sabah olunca kalk. Eline yüzünü yıka. Kahvaltını yap. Sokağa çık. Telaş, koşturmaca. Kalabalık caddeler. İnsanlar. İşe git. Adı: Hayat. Yıllar böyle gelip geçiyor işte. Hiç bitmeyecek sanırsın. Ama biter. “Olmaz” dersin olur.
Battal Gazi, Malkoçoğlu, Kara Murat filmleri Saray Sineması’nda gösterime girdiğinde bizler çocuktuk. Hiç düşünmezdik bir gün gelip de bizim de kahramanımızın yaşlanacağını, öleceğini. Ölüm hiç aklımıza gelmezdi. O bizim kahramanımızdı. Kahraman yenilmezdi. Kahraman ölmezdi.
Bizim kahramanlarımızın ortak ismi; Cüneyt ARKIN’dı. Battal Gazi Destanı, Malkoçoğlu, Kara Murat eski Türk Filmleri. Çocukluğumuzun kahramanı. Yeşilçam efsanesi. Bizler çocuktuk, o ise bir kahraman. Nasıl da kale surlarından atının üstüne atlar, bir kılıç savuruşunda onca kefereyi öldürürdü. Korkusuzdu, cesurdu.
Hâlâ film replikleri aklımdadır:
“Ben Hüseyin Gazi’nin oğluyum Polemen. Babamın kanını sormaya geldim.”
“Düşman beldenin yaman güzeli.”
“Kancık kelleni ödlek bedeninden ayırmaya geldim.”
“Hele davran Bizans kargası”
“Kahpe Bizans”
Battal Gazi, Malkoçoğlu, Kara Murat bir geldi mi Bizanslılar kaçacak delik arardı. Çocuktuk, sinema önleri hep kalabalıktı. Cüneyt ARKIN bir neslin kahramanı oldu.
Battal Gazi bazen de Bizanslıların eline düşerdi. Üzülürdüm. Kurtulacağını bilirdim ya üzülürdüm. Kurtulurdu. Sevinirdim. Gittiğim kahramanlık filmlerine yeniden giderdim. Severdim. Çocukluğum filmleri ile geçti. O bir kahramandı. Yeşilçam efsanesiydi.
“Battal Gazi öldü” dediler, Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Aslında benim için Battal Gazi ölmemişti; onunla birlikte çocukluğum, gençliğim ve anılarım da ölmüştü. Sonra unutuyorduk, her şeyi unuttuğumuz gibi. Anılarımızı, kahramanlarımızı ve sevdiklerimizi unutarak ölüyorduk aslında…
Adı Hayattı bu döngünün. Yıllar da böyle gelip geçiyor, bitiyordu işte…