Yıl 2024. Aylardan Aralık.

Bir geceden daha sabaha uyandık. Hava kararmış, yağmur yağdı yağacak. Güneş görünmüyor, belki de bu günlerde göremeyeceğiz güneşi. Sabah böyle biliyorum birazdan yağmur başlayacak derken, yağmur hafif hafif yağmaya başladı,

Eskiden mahallelerin her köşesinde bulunan bakkallar gibi her mahalleye marketler açılınca evimin karşısında da açılan markette sabah saatin yedisinde kapısı açıldı. Yağmurda başladı, insanın canını sıkmayan öyle hızla yağmayan bir yağmur yağıyor. Marketin açan elemandan sonra birkaç market çalışanı daha markete girdiler. Marketin kapısının önünde iki köpek geldi, sonra sayıları üç, dört, beş derken çoğaldılar, beşe kadar sayabildim,

Akşehir’de yağmurlu bir sabahtı. Zaman ilerliyordu. Saat yedi buçuk oldu. Evimin tam da önünde dolmuş durağı. Araçlar yolcularını topluyor bir bir. Dolmuş durağı nereye gider buradan? Sanırım Akşehir Devlet Hastanesi’ne kadar gidiyordur; ala!  Durak Yarenler Pazarı’nın önünde.

Dolmuş durağında insanlara bakıyorum. Hep aynı! Kimi bir işe kimi okuluna yetişmenin heyecan ve telaşı içerisinde.

Yağmur ne kadar insanın canını sıkmadan öyle sakin yağsa da insanlarda işe yetişme telaşı ve heyecanı bitmiyordu, Mutlaka o hastane randevusuna yetişilecek, o okula zil çalmadan kapısından girilecek, sanayide o tezgahın başına geçilecek, memursan sabah sekizde iş yerinde olacaksın; mecburen.

İnsanlar yağmur altında kalsalar da yağmur damlalarına karşı kayıtsız kalanları da vardı. Biliyorum ki çoğu bu kayıtsızlık altında yürüyerek ellerini kollarını sallaya sallaya bulundukları yerden şehrin anıt alanına doğru yürüyecekti. Yağmur damlaları bazen hızlanacak ve gökyüzü şimşekler çakarak bu yağmur altında ıslananlara acele etmelerini isteyecekti fakat onlar için yağmur bir avuntu belki de boşa zaman geçirmenin diğer bir adıydı.

Penceremin önüne bıraktığım yemlere kuşlar geldi. Nasıl da yemleri yerken ses çıkartıyorlardı. Bir süre yağmur altında yemlerini yiyen kumrulara baktım, bir yemden alıyorlar bir içeriye bakıyorlardı, sonra serçeler de kumrulara eşlik ettiler; o da nesi bir karga geldi, karga birkaç yem yedikten sonra uçtu, yine yemler kumrularla serçelere kaldı, uzun bir süre kuşların yemleri nasıl yediklerini izledim.

Neden sonra evden çıktım. Yağmur yağıyor, yağmurla birlikte hafif esen bir rüzgâr beni kapı önünde karşıladı. Yüzlerini ilk defa gördüğüm insanlar telaş içerisinde şehre doğru yürüyordu, Bugün günlerden tatil günüydü fakat şehrin içerisinde tatil günü de olsa yağmurdan kaçan heyecanlı o telaşı gördüm, yağmura karşı kayıtsızca yürüyen insanları da gördüm, insanlar yağmurda da güneşli havalarda da hep aynıydı, kimi telaşlı, kimi kaygısız,

Yağmurlu yollarda yürüdüm, şehrin geniş bir caddesi beni karşıladı.

Ağzına kadar dolu bir kahvede yağmurdan kaçanları gördüm, boşu boşuna zaman geçiren avareleri gördüm, kâğıt oynayanlara şahit oldum, zar atanlara, “bir çay çek!” diyen garsonun sesini duydum.

Otomobillerin gürültüsünü, motor gürültülerini duydum.

Bu şehri o kadar tanıyordum ki şu kahvenin köşesinde zar atan sanırım yıllar öncesinden okuldan bir arkadaşımdı, biraz öteden giden liseli kız öyle. Hep tanıdığım insanlardı, hep bildiğim insanlar, sanki kahvehane sahibi birazdan beni çağıracak, “gel yağmurda ıslanma” diyecekti.

Günlerden Cumartesi’ydi, yıllardan 2024 belki de 1984…Yalnız hâlâ yağmur yağıyordu.

Sonunda yağmur altında birisi hayalleriyle ve anılarıyla baş başa artık evine doğru yürümeliydi. (21 Aralık 2024 /Akşehir)