Her gidişin hasretlere salıyordu, her gidişin hüzne, yapma böyle Allah aşkına! Ya seviyorsan sevgini göster, sevginle, daima yanımda kal! Ya da git, isminle git, cisminle git!
Ayrılıp gittiğinde yeni bir sevgiye mi kanat açtın?
Ayrılıp gittin de her şey yoluna girdi mi?
Hallettin mi her şeyi!
Kaybettin sevgiyi de yeni sevgili mi buldun?
Demek ki bitti heyecanın, sevgin, “seni seviyorum” sözlerinle başlayan cümlelerin artık yok. İlk sözlerin “seni seviyorum” olurdu ya ellerim birbirine dolaşırdı, kalbimin ritmi değişirdi.
Bitti mi telaşın?
Gitti mi heyecanın?
Seni seven bir kalbe hesapsız, sorgusuz, sualsiz girdin, sonra da ansızın çekip gittin. Kalplere girerek, gönülleri fetih edip sonra da çekip gidenlerden nefret ediyorum. Sen mi böylesin yoksa herkes mi böyle? Bir kalp yarası bir bozgun yüreğim, bir enkaz adeta.
Neden gittin?
Kalbin var mı senin? Hiç mi aşka, sevgiye inancın kalmadı senin! Bu sevda iki çift kelamı hak etmedi mi şimdi?
Hani benden başkasını görmezdi gözlerin, hani sevgin, hani aşkın, nerede ellerin?
O gözler şimdi başkasını mı sevdi?
En güzel bakışını kime kondurdun?
Sevgide aradığın neydi?
Hayatında ne değişti? Hani seviyordun?
Neden gittin?
Sorun bende mi diye düşünen her terk edilenin kendisine sorduğu soruydu bu sual, yanıt alınamayan? Neden gitti? Neden sevmedi? Ne değişti?
Belki de haksız değildi.
Belki de sevilmemenin nedenini kendimiz aramalıydık, her terkedilen gibi.
Anlamadığım: Sen onu çok severken, sevilmemenin nedeni neydi? Herkes bir kalp taşıyordu; kimisinin sevgisi büyük, kimi Leylâ, kimi Mecnun iken, kimisinin kalbi olsa da çok az bir sevgi ile atıyordu.
Sevgisiz hayat olmazdı.
Düşünsenize evinizdeki bir çiçeği bile sevip okşayıp sularken, güzel sözler söylerken sevildiğin bir kalbi terk etmek neydi?
Kurdun, kuşun, pencere kenarındaki çiçeğin her şeyin sevgiye ihtiyacı vardı.
Ne söylesek, yazsak boş olur, “Neden gittin?” sualine mutlaka olur bir “ bir bahane”