Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ü tüm yönleriyle anlatmaya benim bilgim ve sayfalar yetmeyecektir. Ama Atamızın aramızdan ayrılışının yıldönümünde anmayı bir Türk genci olarak kendime vazife bilirim.
“Büyük Atatürk, yüksek kahramanlığın ve baş eğmez ruhundan kuvvet bulmaya geldik. “Yıllar önce Alparslan Türkeş’in bu cümleyi Anıtkabir özel defterine yazdığını okumuştum. Yıllar içinde Atatürk hakkında yaptığım her okumada ve edindiğim her bilgide bu cümleyi hatırladım. Çünkü yaşamı kahramanlık ve yenilmezlik üzerine kuruluydu. Ben de umutsuzluğa düştüğüm, geleceğe karamsar baktığım zamanlarda Atatürk’ün ruhundan kuvvet buldum.
23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisinin açılmasından sonra ülkenin dört bir yanından delegeler Ankara’ya gelmişti. Ankara’ya gelen delegeler kalacak otel, bütçe, ordu, cephane gibi imkanların yeterli olmamasından dolayı ümitsizliğe düşmüşlerdi. Delegeler arasından geri dönme fikirleri konuşulmaya başlamıştı. Bunları öğrenen Atatürk, Meclis Kürsüsünden; “İşittim ki bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış. Ben kimseyi zorla Milli Meclise davet etmedim. Herkes kararında hürdür, bunlara başkaları da katılabilirler. Ben bu kutsal davaya inanmış bir insan sıfatıyla buradan bir yere gitmemeye karar verdim. Hatta hepiniz gidebilirsiniz. Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağı alır, bu şekilde Elmadağı’na çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı müdafaa ederim. Kurşunlarım bitince bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunlarıyla yaralanır, temiz kanımı, kutsal bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna and içtim” diyerek kararlılığını ve asla pes etmeyeceğini göstermişti.
Birinci ve İkinci İnönü Savaşı zaferlerinden sonra Türk Ordusu Eskişehir’de bir yenilgi almış ve düşman Ankara sınırına gelmişti. Ankara’da meclisin Kayseri’ye taşınma fikirleri ortaya çıkmış ve Ankara’dan Kayseri’ye göçler başlamıştı. İnsanların umutlarının azaldığı bir dönemdi. Mustafa Kemal ise Meclis’in taşınma fikirlerini reddediyordu. Ve böyle bir ortamda Birinci Türk Maarif (eğitim) Kongresini toplamıştı. Kongrenin amacı ilk ve ortaöğretim kademelerinin hedefleri ve programları hakkında planlama yapmak ve Türk Milli Eğitim sistemine yön vermekti. Çünkü o baş eğmez ruh Türk Milletinin zaferine ve yeni Türk Devletinin kurulacağına inanıyordu.
O yüksek kahramanlık “uçurumun kenarındaki yıkık ülkeyi türlü düşmanlarla yıllarca süren kanlı bir savaşın ardından; içeride ve dışarıda saygıyla tanınan yeni vatan, yeni devlet” konumuna getirmişti.