Bir varmış bir yokmuş. Uzak diyarlardan göçüp gelen bir topluluk, küçük bir toprak parçasına yerleşmiş.
Bu küçük topluluğun fertleri; dönemin şartları gereği kılıç kalkan oyunları, savaş bilgisi ve beden gücü olarak kendilerini geliştirmişler. Gel zaman git zaman, bu küçük topluluk; yavaş yavaş kazandığı zaferlerle kocaman bir imparatorluk olmuş. Uzun süre dünyaya hüküm sürmüş.
Sonraları batılı bir millet, sanayi devrimini yani ‘ileri bilimi’ keşfetmiş. ‘Gavur’ olarak nitelendirdikleri bu millet; Sanayi Devrimi ile daha az insan gücü kullanarak daha fazla nitelik ve nicelik sahibi olmuş. Arkasından birçok millet de bu ‘ileri bilimi’ benimsemiş.
En derin nehirler yavaş akar. Bizim topluluk, bahsettiğimiz ileri bilimden bihaber kalmış. Kazandığı toprakları yavaş yavaş kaybetmeye başlamış.
Topluluk zor zamanlar geçirirken, içerisinden güneş gibi doğan bir çocuk dünyaya gelmiş. Çocuğun adını MUSTAFA koymuşlar. Daha sonraları, kendisiyle aynı ismi taşıyan ve zekasını daha o yaşlarda fark eden matematik öğretmeninin KEMAL ismini de vermesiyle MUSTAFA KEMAL’in, bu topluluğa ve dünyaya ışık tutacak 57 yıllık yolculuğu başlamış olmuş...