GÜNDEM

SEVDADIR BU

Dün sabah karşıma etkileyici bir paylaşım çıktı. Küçük-mütevazi bir grubumuz var İstanbul Üniversitesi Gazetecilikten, dayanamadım bende orada paylaştım. Sonra düşündüm ki beni sabah sabah etkileyen bu harika paylaşımı, neden bu köşeden hemşehrilerimle de paylaşmayayım.

Paylaşım, Ahmet Arif’in bire bir yaşadıklarından küçük bir kesit. Ama bu küçük kesit bile 68 yıllık yaşantısı içinde kendisine yaşatılanlar hakkında önemli veriler sunuyor. Ahmet Arif şiirleri ve yaşadıkları ile beni hep derinden etkileyen bir insan, bir büyük ozan/şair. Şiirlerini yazarken yaşadıklarından beslenmiş, yaşadıkları ile o günlerin ülke gerçeklerini, adeta duyguları ile birleştirip, bizlere yazılı bir tarih bırakmış. Ben onun şiirlerine hep bu yönüyle de bakarım. Zira genç nesillere dilimiz döndüğünce o yıllarda ülkemizde yaşanan gerçekleri anlatmaya kalksak bu denli etkili olamayız. Bunu sanatla, özellikle de tüm söz sanatlarının zirvesi olan şiirle, onun sözcüklerinden anlamaya çalışmak, çok ama çok daha etkili/kalıcı bir etki bırakıyor insanlarda.

Dün karşıma çıkan paylaşımda, onun yaşadıklarından sadece bir an, bir kesit vardı. Ancak ben onun yaşadığı bu anları, kaleme-kağıda dökerek bize o eşsiz dili ile koca bir külliyat, sözlü tarih bıraktığını düşünüyorum. Ahmet Arif; bunu yaparken, söz sanatlarının en yücesi/zirvesi olan şiirle(burada Şenol Tombaş hocanın şiir için dilinden düşürmediği, “Şiir sütün kaymağıdır” tabiri de aklıma geliyor) bunu yapmış ve bizlere bırakmış.

Öncelikle kendisinin başından geçen bu kısacık öyküyü paylaşayım sizlerle. Sonrasında bu öyküden yola çıkarak yukarıda değinmeye çalıştığım, Ahmet Arif’in şiir yolculuğu ile bir bağlantı kurmaya çalışacağım.

Ahmet Arif’in ağzından,

“Ankara'dan beni ikisi komiser dört polis götürdü.

Trenle gidiyoruz. Kompartımanda bir teyze ile bir amca var. Amca galiba demiryolu emeklisi. Yanılmıyorsam kızlarına gidiyorlar. Bir de ben ve dört görevli.

.................

Bu arada polisler horlamaya başladı.

Bunun üzerine o teyze fısıltıyla bana sordu: ‘Oğlum nedir halin?’ Şimdi cevap olarak ne diyeyim?

Siyasi desem olmaz, üniversite öğrencisi, o da olmaz…

Eylemci desem, sosyalistim desem… Tutmayacak…

O kadıncağıza bunlar ne ifade edecek?

Müthiş bir sıkıntı çektim 5-10 saniye… Birden ‘Sevdadır bu teyze’ deyiverdim.

Nasıl aydınlandı kadıncağızın yüzü… Beni kucaklayıp öpmek istedi…

Bir sevgili, bir anne gibiydi. Ömrümce böyle bir anneye, bir ablaya hasret kaldım.”

Küçük bir örneğini verdiğim olayların bin beterini yaşamış/yaşatılmış bir insan olan Ahmet Arif, doğal olarak “sevdaya dair” neler yazmaz ki, varın siz düşünün. Öylede olmuş. Ve bizlerin dilinden düşmeyen şiirleri, şarkılara konu olmuş. Onlardan hemen aklıma gelen birisi,

SEVDAN BENİ

Terketmedi sevdan beni,

Aç kaldım, susuz kaldım,

Hayın, karanlıktı gece,

Can garip, can suskun,

Can paramparça...

Ve ellerim, kelepçede,

Tütünsüz uykusuz kaldım,

Terketmedi sevdan beni…

Şiirlerinden bazıları,

Akşam Erken İner Mahpushaneye

Anadolu

Ay Karanlık

Bu Zindan Bu Kırgın Bu Can Pazarı

Diyarbekir Kalesinden notlar ve Adiloş Bebenin Ninnisi

Hani Kurşun Sıksan Geçmez Geceden

Hasretinden Prangalar Eskittim

Kara

İçerde

Kara

Karanfil Sokağı

Leylim Leylim

Merhaba

Otuzüç Kurşun

Selim SAYIN

Sevdan Beni

Suskun

Unutamadığım

Uy Havar!

Vay Kurban

Yalnız Değiliz

Bestelenen Şiirleri,

Akşam Erken İner Mahpushaneye Cem Karaca, Fuat Saka

Ay Karanlık: Cem Karaca, Ahmet Kaya - (Maviye Çalar Gözlerin adıyla)

Diyarbekir Kalesinden Notlar ve Adiloş Bebenin Ninnisi: Cem Karaca, Grup Yorum, Edip Akbayram, Kızılırmak, Moğollar- (Adiloş Bebe adıyla)

Hasretinden Prangalar Eskittim: Ahmet Kaya, Suavi

İçerde: Rahmi Saltuk - (Dağlarına Bahar Gelmiş Memleketimin adıyla), Manuş Baba - (Haberin Var Mı? adıyla)

Kara: Cem Karaca - (Karam adıyla), Grup Ekin - (De Be Aslan Karam adıyla)

Otuzüç Kurşun: Cem Karaca, Grup Baran, Onur Akın, Zülfü Livaneli - (Kirvem adıyla), Fikret Kızılok - (Vurulmuşum adıyla)

Sevdan Beni: Cem Karaca

Sevdan Beni: Fikret Kızılok, Funda Arar, Mehmet Erdem- (Haberin Var Mı ? adıyla)

Suskun: Ahmet Kaya, Edip Akbayram, Alaaddin Us, Fikret Kızılok - (İki Parça Can adıyla)

Unutamadığım: Cem Karaca, Grup Başaran

Uy Havar!: Ahmet Kaya - Oy Havar

Vay Kurban: Cem Karaca, Grup Baran - (Seni Sevmek Felsefedir adıyla), Grup Yorum - (Gün Ola adıyla)

Adiloş Bebe: Grup Yorum - (Gün Ola adıyla)

Şiir kitapları,

Hasretinden Prangalar Eskittim

Yurdum Benim Şahdamarım

Hayattayken yayımladığı tek kitabı olan Hasretinden Prangalar Eskittim (1968), Türkiye'nin en çok basılan şiir kitaplarındandır.

Vefatından uzun yıllar sonra şairi okurla buluşturan, Yurdum Benim Şahdamarım da ise Ahmet Arif’in ilk ve tek kitabı Hasretinden Prangalar Eskittim de yer almayan, dergilerde kalmış gençlik şiirleri ve yayımlatamadığı son şiirleri toplanmış. Kitapta ayrıca şairin el yazıları, çeşitli fotoğrafları, Adnan Binyazar, Metin Demirtaş ve Veysel Öngören’in şair hakkında kaleme aldıkları yazılar yer alıyor.

Merak edenleriniz, Ahmet Arif’in hayatını, yaşadıklarını, şiire karşı bakışını birçok kaynaktan araştırıp inceleyebilirler. Ancak onun hakkında yazılan üç ayrı kitaba da değinmek isterim.

Yıllar boyu gazete ya da dergilere demeç vermeyen, açıklama bulunmayan Ahmet Arif, 1989'da şair ve gazeteci Refik Durbaş ile bir mülakat yapar. Bu söyleşi, önce Cumhuriyet gazetesinde yayınlanır, sonra kitap haline getirilir.Bu söyleşi kitabına, daha önce ikinci şiir kitabının adı olacağını duyurduğu Kalbim Dinamit Kuyusu, adı verilir.

Ahmed Arif’in Cemal Süreya’ya yazdığı mektuplar da her ikisinin vefatından sonra 1992 yılında, Cemal Süreya’ya Mektuplar adı altında kitap olarak yayınlanır.

1954-1959 yılları arasında platonik aşkı Leyla Erbil'e yazdığı aşk mektupları ise 2013 yılında Leylim Leylim adıyla kitaplaştırılır.

Yine üstadın çok büyük eserlerinden birisi olan ve dillerden düşmeyen, bir çok tiyatrocu, oyuncu tarafından da seslendirilen ilmek ilmek dokuduğu müthiş Anadolu şiirini buraya almasam olmazdı,

ANADOLU

Öyle yıkma kendini,

Öyle mahzun, öyle garip...

Nerede olursan ol,

İçerde, dışarda, derste, sırada;

Yürü üstüne üstüne,

Tükür yüzüne celladın,

Fırsatçının, fesatçının, hayının...

Dayan kitap ile

Dayan iş ile.

Tırnak ile, diş ile,

Umut ile, sevda ile, düş ile

Dayan rüsva etme beni.

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,

Namuslu, genç ellerinle.

Kızlarım, Oğullarım var gelecekte,

Herbiri vazgeçilmez cihan parçası

Kaç bin yıllık hasretimin koncası…

Gözlerinden, gözlerinden öperim;

Bir umudum sende,

Anlıyor musun?...

Bu müthiş, destansı şiiri, üstadın kendi sesinden de dinlemek isteyenler için buraya linkini de bırakıyorum,

 https://www.youtube.com/watch?v=xN_1GP54bBI

Ahmet Arif’in karşıma çıkan yaşanmış kısacık öyküsünden yola çıktığım bu yazının sonunda şunları söyleyebilirim; yukarıda vermeye çalıştığım kitaplar ve şiirlerinden üretilen şarkılar için daha kapsamlı bir inceleme yapmak mümkün elbette. Ancak köşenin sınırlarını da zorladığımın farkında olarak, yazı ile özellikle genç okur kitlesinin Ahmet Arif hakkında merakını uyandırabildimse ne mutlu.   

Sonuç:  Ahmet Arif’e sorulan soru karşısında verdiği cevap beni son derece etkiledi. Bu yazının yazılmasına da yaşadıkları karşısında vermiş olduğu o cevap sebep oldu. Bir anlamda 68 yıla sığan yaşantısının özeti gibi,

Soru:     Oğul nedir halın ?

Cevap:  Sevdadır bu ana. Sevda…

{ "vars": { "account": "G-5Z2CE4T8R8" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }