Tekmeler, çokça da tahta oturaklara vurmalar. Başlar makine dairesine çevrilmiş, bağrış-çağrış, ıslıklar, yuhalamalar gırla gider. En çok da “Maviliii! Maviliii!” sesleri sinemayı çınlatır. Sinema makine dairesinden bir çok cılız bir ses duyulur. “Bağlıyoruz!” Bu sinemanın makinisti Mavili’nin sesidir. Sonra film yine kaldığı yerden değil de atlatılmış olarak başlar, Battal Gazi bir önceki askeri dövmüş, öldürmüş olur ki bu sefer de başka bir Bizanslı ile uğraşa girişmiştir. Sonra sinema salonundan tekrar sesler yükselir. “Vurrr! Vurrr!” sesleri gelirdi.

O, en çok da böyle tarihi filmleri severdi. Olmadı mı vurdulu kırdılı filmleri severdi. Herkesin bir sevdiği bir film olurdu ya o da tarihi ve vurdulu kırdılı filmleri seviyordu. Bir de Saray Sinemasını ve Mavili’nin film makinistliğini. Film koptu mu anında bağlıyordu bağlıyordu ya biraz atlatıyordu. O kadar da olsun artık! Bir de tarihi filmler Akşehir’de en çok Saray Sineması’na geliyordu. Battal Gazi filmlerini, Malkoçoğlu’nu Tarkan serisini hep bu sinemada seyretmişti. Tabii değişmeyen makinisti Mavili sayesinde. Saray Sineması denilince Mavili, Mavili denilince ise Saray Sineması akla gelirdi.

İsterseniz biraz da Mavili’nin film makinistliğini yaptığı Saray Sinemasından bahsedeyim; Saray Sineması belki de dönemin en iyi sinemalarındandı. Afişleri sinemanın kapısına, tahtadan büyük panolarla asılırdı. On ayağa yakın merdiveninden hayal kapısına doğru büyük bir istekle girilirdi. Salonu daima dolu olurdu; balkon kısmı da salondaki izleyici sayısını pek aratmazdı. Akşehir Saray Sineması öyle adına yakışır bir sinema olmasa da sinemanın bulunduğu zamanlarda Akşehir’deki sinemaların en güzeliydi diyebiliriz. Salon kısmı en azından dört yüze yakın seyirci, yine balkon kısmı ile de iki yüze yakın seyirci kapasitesiyle büyük ve güzel bir sinemaydı. Adı Saray Sinemasıydı ya hani saray da değildi. Sinemaya para harcanmış fakat adına yakışır bir sinema olamamıştı, fakat seyirci sayısı ve film kapasitesi ile Akşehir’deki diğer sinemalardan üstünlüğü de göz ardı edilemezdi. Sinemanın tüm duvarları film afişleriyle süslüydü. Film başlamadan önce izleyicilerin büyük bir çoğunluğu bu film afişlerini seyreder birbirlerine : “Aaa bak! Cüneyt Arkın’ın Battal Gazi’nin Oğlu film afişi. Bak bak! Burada da Ayhan Işık‘ın film afişi var.“ gibi konuşmalara sık sık şahit olmamak imkânsızdı.

Film başladığında da genelde gelecek haftanın filminden parçalar konurdu ki herkeste artık bir sessizlik başlar, gözler beyaz perdeden ayrılmaz, karanlıkta hülyalara dalınır,  hele ki başrol oyuncusu birkaç kötü adamı dövüyorsa ki film izleyenlerinden “Vurrr! Vurrrr!” sesleri yükselirdi, bir de alkış tufanı kopardı ki bunun üzerine Makinist Mavili’den “-Sessiz olalım beylerrrrr!“ uyarısı hemen gelirdi. Hele ki film bir kopsun, sandalyelere ayak vurmalar, çokça da ıslık çalmalar birbirini izlerdi. Seyirciler bağırırdı : “Maviliii! Makinistttt uyumaaa!!” Bu ikazlara makinist Mavili’den  de : “Gürültü etmeyinnn! Bağlıyoruzzzz!” uyarısıyla hemen karşılık gelirdi. Birkaç saniye sürmez, film koptuğu yerden değil de atlatılmış olarak tekrar başlardı. Filmin en heyecanlı yerinde ara verilirdi. On dakika mola. Seyirciler koltuklarından kalkmadan, gazozcu, leblebici, çekirdekçi sinema salonuna dolardı. Sinema salonunu sesleriyle çınlatırlardı. “Buz gibi gazozzz” Çekirdekçiii!” Sonra yeniden film başlardı. Saat: 11:00’de başlayan filme neredeyse filmin sonuna doğru gelenler de olurdu. Filmin birinci bölümünü giremeyenler için ikinci kısım ne kadar anlaşılır bilmem ama belki de onlar sinemaya geç gelmenin acısını on, bilemedin on beş dakika kadar gösterilecek bir filmde çekerlerdi. Ne olurdu sanki Makinist filmi bir daha gösterse. Bir de yanlarında oturan seyircilere sormaları yok mudur? “Ne oldu? Nasıl oldu?” gibi konuşmalar duyulurdu. Yandaki sıralardaki seyircilerden sesler gelirdi. “Susun artık kardeşim! Burada filmi izleyemiyoruz. Önce gelseniz olmaz değil mi?” Yandaki sıralardaki seyircileri rahatsız ettiğini anlayan geç gelen seyircilerden artık bundan sonra ses çıkmazdı.

Onun izlediği filmlerde hep iyiler, hep kahramanlar kazanmalıydı. Bir de Bizanslı mı kazansın! Asla! Türk kahramanları, Türkler hiçbir zaman yenilgi yüzü görmemişlerdi, ne zaman kaybetmişlerdi ki. Zaten Battal Gazi’yi Kara Murat’ı , Tarkan’ı  şimdiye kadar kim yenebilmişti ki, onca filmlerini izlemişti. Yine kazanacaklardı. Salon neredeyse tamamıyla doluydu. Gitti arkadan bir yere oturdu. Oturmadan önce de duvardaki artist resimlerine tek tek baktı. Sanki hepsi dostu, hepsi de arkadaşıydı. Bu film afişlerindeki filmlerin tamamını izlemişti, bu filmler sinemaya gelen filmlerdi, afişlerini de duvarlara takmışlardı.  Bu artistlerin çoğu arkadaşı, çoğu dostuydu. Güzel aktristler mi? Onlar da sevgilileriydi. Erol Taş’ı gördü. Ne kötü adam diye içinden geçirdi. Ya şu bir filmde sütçü rolündü oynayan Süheyh Eğriboz, sonra bir afişte Behçet Nacar’ı gördü, birinde de Kazım Kartal’ı, sonra Arzu Okay, Mine Mutlu bunları kendisinde ayrı bir sevgisi kimisinin ise kendisinde bir öfkesi vardı. Birazdan gong çaldı. Film başladı. Film bir kovboy filmi, şehre gelen bir kovboy. Kötülerin eline geçmiş bir kasaba. Sonra sinema salonuna gelenler de olmadı değil. Oturduğu koltuğun yanından. Önünden geçenler, önünden konuşanlar oluyordu. Film bir serüven filmi, bol bol silahlar patlıyor. Atın üstünde vurulup düşen düşene. Nedense atlara bir şey olmuyor. Hiç at vurulmaz mı? Vurulmuyor işte. Film!

Yine birden film koptu. Işıklar yandı, önce herkes birbirinin yüzüne baktı, ıslıklar, homurdanmalar başladı.

Mavili’nin sesi makine dairesinden geldi “Oturun beyler oturun! Bir şey yok, şimdi bağlayacağım!” Birkaç dakika sürmedi Mavili yeniden filmi bağladı.

Nihayetinde her güzel şey gibi film de son yazısıyla bitti, salon yavaş yavaş boşalmaya başladı. Mavili sinemanın salon kapısını kapattı, üst salonda kalanlar var mı diyerek üst salona baktı, üst salonun da kapısını kapattı, sonra sinemadan sessiz, yorgun ve ağır adımlarla Çay Mahallesi’ndeki evinin evinin yolunu tuttu.