Millet olarak alışveriş ettiğimiz işyerine ödeme yaparken, satıcının “Bereket versin efendim” demesinin karşılığında, “Bereketini gör” deriz. Bereketli olsun denmesi; ticari malın Allah indinde, kazasız belasız ve malın uzun süre raflarda beklemeden satılması için yapılan kısa duadır. Ayrıca kazandıklarınızı da çar çur olmadan, ailenizle birlikte değerlendirmeniz ve insanların hizmetine yardımlarda bulunmanız dilekleri içindir.
Bereket kavramı, Allah'ın helal olarak ilan ettiği faaliyetleri kapsar, yoksa haram olduğu aşikar olan işlerde bu kavramların söylenmesinde manen hiç bir karşılık yoktur. Haram olduğu bilinen ticaretlerde, ne bereket ne de huzurlu bir yaşam olmaz.
Şu soru da aklımıza gelebilir; “Haramla iştigal ediyor ama devasa zengin, aynı zamanda çok sağlıklı.”
Olabilir; Allah kuluna ya sevdiğinden ya da kahrından verir. Allah'ın sevdiği kul olarak helal yoldan para kazandığınızda, ahiret hesabınız da Allahualem kolay olacaktır. Siz helal yollardan talep ederseniz, az kazansanız da çok kazansanız da o miktarlar size huzur verecektir.
Helal kazanç ve bereketle ilgili, İbrahim Ethem radiyallahu anha'nın bir örneğini aktarmak istiyorum.
İbrahim Ethem, Horasan'ın Belh şehrinde çok varlıklı bir ailenin çocuğu olarak doğmuş, babasının serveti üzerinde rahat yaşamak varken O, ilim öğrenmek için bir çok yerler gezmiş, büyük bir İslam alimi olmuş ve Şam'da vefat etmiştir.
İbrahim Ethem'e adamın biri; “Bereket diye bir şey yok, inanmıyorum” der.
İbrahim Ethem - Koyunları ve köpekleri görüyor musun? der.
Adam - Evet görüyorum.
İbrahim Ethem - Hangisi daha çok doğurur?
Adam - Köpekler yediye kadar, koyunlar ise en fazla üçüz doğurur diye cevap verir.
İbrahim Ethem - Etrafına baktığında, hangi hayvanların daha çok olduğunu görüyorsun? der.
Adam - Koyunların sayısı daha çoktur diye cevaplar.
İbrahim Ethem - Sürekli kesilip yendiği halde, buna rağmen koyunların sayısı köpeklerden çok fazla olmasının tek cevabı var, helal malın bereketli olmasıdır der.
Adam - Nasıl böyle oluyor ki, koyunun köpeklerden daha fazla olması gerekirken diye tekrar sorunca, İbrahim Ethem der ki; “Çünkü koyunlar gecenin ilk saatlerinde yatarlar, şafaktan önce de kalkarlar. Böylece rahmet saatini idrak ederler ve üzerlerine bereket yağar. Ama köpekler, gece boyunca havlarlar ve şafak vakti yaklaştığında yorgun düşer yatarlar. Böylece rahmet saatini idrak etmezler ve bereketleri kalmaz” diyerek adamı ikna eder.
İsterseniz bizler de kendimize dönüp, öz eleştiride bulunarak, tefekkür edelim. Televizyon karşısında, elimizde telefonlarımızla geceler boyu, hatta bazen seher vakitlerine kadar, bizlere faydası olmayan boş oturmalarımızın hesabını nasıl vereceğimizi düşünelim. Süresi belli olan zaman diliminde yaşadığımız hayatta neden daha verimli olamadığımızı, neden çocuklarımıza daha fazla vakit ayıramadığımızı, neden daha bereketli hayat yaşamak varken, ömrümüzü heba ediyor olduğumuza üzülelim. Daha zamanımız varken, ömrümüz nihayete ermemişken, kendimize ve çevremize faydalı olmaya çalışıp, maddi ve manevi bereketi bulmaya gayret edelim.