2004 yılında Türk Patent Enstitüsü’nce “Akşehir Kirazı” adıyla tescil edilmiş olan kirazımız; aroması, lezzeti, gevrek olması ve dayanıklılığı ile kalitesini kabul ettirerek dünya sofralarının vazgeçilmezi oldu.
Akşehirli üreticilerimiz, maddi olarak emeklerinin karşılığını alamadıklarından hoşnut olmasalar da, yine de kalitenin düşmemesi adına ellerinden gelen çabayı fazlasıyla sarf etmekteler.
Türkiye’nin “Lokman hekimi” ve "Bitkilerin Efendisi" olarak kabul edilen Ahmet Maranki'nin kiraz hakkında yazdıklarını, Akşehir Kirazının şifa olmasını düşünerek okuyucularımıza aktarıyorum:
“Amerika’nın Louisiana State Üniversitesi’nde yapılan çalışmalar sonunda; uykusuzluk çekenlerin, günde iki kez kiraz suyu içmeleri halinde, uyku ilacına göre daha etkili olduğu, kiraz suyunun düzenli tüketilmesi halinde, uykusuzluğun yanı sıra kronik ağrı, yüksek tansiyon ve diyabet hastalarında yaşanan sorunlarda da düşüşler görüldüğü açıklandı.
20 kirazda 12-25 miligram arası antosiyanin maddesi bulunduğu ve bu maddenin ağrı kesici etkisinin aspirinden on kat daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Kolesterolü ve kan şekerini düşürür. Kirazlarda bulunan flavano-idler vücuttaki zehri temizler, antioksidan etki yapar ve kabızlık gidericidir.
Karaciğer dostu olan kiraz, fazla ilaç tüketimi ve zehirlenmeler sonucu zorlanan karaciğerin yükünü hafifleterek, iyileşmesine yardımcı olur. Kiraz tüketen kişinin, karaciğeri zamanla normale dönerken, safra salgısı artıyor ve böylece, sindirim gücü de artmış olur.
10 dakika süreyle 1 litre suda 30 gram kiraz sapının, kaynatılmasıyla hazırlanan çay böbrekleri çalıştırarak, diüretik (idrar söktürücü), kan ve idrar yolları temizleyicisi, safra akımını sağlayıcı ve bağırsak düzenleyici etkisi olur.
Kiraz, ürik asit ve ürat tuzlarının vücuttan atılmasını sağladığı için romatizma ve gut hastalıklarıyla eklem kireçlenmesi ve damar sertliğinin tedavisinde kullanılır.
Yapısında bulunan kinik asit ile böbreklerin taş ve kum yapmasını önlediği ve varsa zamanla döktüğü, ayrıca safra kesesi taşının dökülmesine de yardımcı olduğu biliniyor. Vücuttaki fazla suyun atılmasıyla, zayıflamaya sebep oluyor.
Özellikle bayat yemekler, pastırma, sucuk gibi gıdaların zararlarını önleyen kiraz, aynı zamanda kandaki zararlı maddelerin, vücuttan atılmasını ve kanın temizlenmesini, yüzde oluşan sivilcelerin de giderilmesini sağlıyor. Kiraz suyunun yüz ve boyun kısımlarına sürülmesiyle, deride kırışıklıkları önlediği ve giderdiği belirtiliyor.
Kirazda bulunan evüloz adlı şeker, kolay sindirilebildiğinden, şeker hastaları tehlike yaşamadan kiraz yiyebilir. İçerdiği madensel madde ve vitaminler nedeniyle, hastalıklara karşı da dayanıklılığı artırıyor. Yapısındaki bol fosforuyla sinirleri kuvvetlendirerek sakinlik sağlıyor. A vitamini kaynağı karoten içeren kiraz, aynı zamanda gözlerimizin de dostu.
Kiraz ağacının kabukları, yüksek ateş için de faydalı olur. Yaprakları müshil olarak, çiçekleri ise göğsü yumuşatıcı olarak kullanılıyor. Kiraz sapları, idrar söktürücü olduğu gibi bronşite karşı da kullanılabilir. Gölgede iyice kurutulan saplar kıyılarak bir gün süreyle, su içinde ıslatılarak yumuşamaya bırakılır. Bir litre suyun içine, bir küçük avuç konularak demlenip, günde 3-4 fincan içilebildiği gibi, bu demleme günde iki kez, el ve ayak banyosu şeklinde de kullanılabilir. Sapları ayrık ve mısır püskülü ile kaynatılarak demlendiğinde, ayak ve karın şişliği, arpa ile kaynatıldığında ise, idrar söktürücü olarak kullanılabilir.
20 gram kadar kiraz çiçeğini bir litre suyun içerisinde kaynatarak hazırlanan çay, öksürüğe ve göğüs yumuşatmaya iyi geliyor. Dövülmüş çekirdeğinin kaynatılmış suyu, idrar zoru sorununa faydalı oluyor. Kiraz çekirdekleri ısıtıldıktan sonra, bir beze sarılarak karın bölgesindeki ağrıların giderilmesi için de kullanılır.
100 gram kirazda, 17 bin miligram C vitamini bulunmakta ve her insanın günde 60-80 miligram C Vitamini alması gerekiyor. Kirazda ayrıca B1, B2, B5 vitaminleri, magnezyum ve kalsiyum da bulunmakta. Fakat kirazı, bağırsakları zayıf ve yüksek tansiyon sorunu olanların, dikkatli tüketmeleri gerekir.”