Yaşlı kedilere, köpeklere, eşeklere, öküzlere de kötü davranılır, ölmeyecekleri kadar yiyecek, içecek verilirdi.

Yaşlı ninelere, dedelere işe yaramaz gözü ile bakılırdı.

Bazılarının mallarını bir an önce paylaşabilmek için ölmeleri bile dile getirilir, beklenirdi.

Hele Gıldır denen biri vardı ki hiç sormayın. Tembel mi tembel. Acımasız mı acımasız. Kumarcı mı kumarcı.

Sık sık annesini azarlar, üzerdi. Kadıncağız yaşlı haliyle çapaya gider, oğluna para yetiştirmeye çalışırdı.

Bir gün öğrendik ki Gıldır annesini yerden yere vurmuş, zavallı kadının bir gözünü kör etmiş. Sopa ile vurmuş, bir kolunu kırmış.

Anneye yapılan bu kötülük bir gün eğitmenimizin de kulağına gitmiş. Bekir Çavuş’un odasında oturanlara ANA YÜREĞİ adlı şu öyküyü anlatmıştı:

“Evvel zamanda bir gencin dili tutulmuş, konuşamaz olmuş.

Nedenini araştırmışlar, bir çare bulamamışlar. Gencin dilinin çözülmesi için o dönemin bilge kişilerinden birine gitmişler.

Bilge kişi durumu anlamış ve gencin annesini çağırtmış.

“Bak, oğlun tat olmuş. Konuşamıyor. Onu affet de dili çözülsün,” demiş.

Kadın öfkeli bir halde çıkışmış:

“Hayır! Hayır! Beni döveni, gözümün birini kör edeni, kolumun birini kıranı asla affedemem.”

Bu kez durum, zamanın yargıcına bildirilmiş.

“Bir genç annesini dövmüş, hatta vurarak onun bir gözünü kör etmiş, bir kolunu kırmış. Anne de oğlunun bu davranışını lanetlemiş, onun dilinin tutulmasını istemiş. Kadıncağızın dileği yerine gelmiş, oğlunun dili tutulmuş, konuşamaz olmuş.”

Konuyu anlayan, durumu öğrenen yargıç da bilge kişinin izlediği yolu denemiş:

“Anne, oğlun suçludur. Cezasını lal olarak çekiyor. Affet ki konuşsun,” demiş.

Kadın ona da karşı koymuş:

“Affedemem. Beni döven, gözümü kör eden, kolumu kıran birini, oğlum da olsa affedemem.”  

Annenin haklı olduğunu düşünen yargıç, suçlunun cezalandırılması için kucak kucak, araba araba odun getirtmiş. Herkesin görebileceği büyük bir meydana yığdırmış ve büyük bir ateş yaktırmış.

Bir gözü kör, bir kolu kırık olan anne, korku ve kuşku içinde yargıcın yanına yaklaşmış ve sormuş.

“Bu odunları niçin getirttiniz? Bu ateşi, niçin yaktırıyorsunuz?”

Yargıç şu karşılığı vermiş:

“Oğlun suçludur. Affetmediğin için onu cezalandıracağım. Ateşe atarak yakacağım.”

Gözleri dönen, neye uğradığını bilemeyen kadın, birden yargıcın eline, ayağına kapanmış. Şöyle yalvarmış:

“Ben çocuğumu diri diri yansın diye mi doğurdum? Ölsün, yok olsun diye mi emzirdim?

Afettim onu!... Ateşe atmayın, ne olur yakmayın onu!...”

Tam o sırada oğlanın dili birden çözülmüş.

Özür dilemek için annesine koşarken yere kapaklanmış, uzun süre düştüğü yerden kalkamamış. Dayanamayan annesi hemen koşmuş onu kucaklamış, ayağa kaldırmış.”