O gün bugünmüş. Şöyle ki, sevgili Mehmet Koç hocamızın benimde üyesi olduğum Tarih Sayfalarında Akşehir isimli grupta geçen hafta yapmış olduğu “Akşehir İbre Çeşmesi” paylaşımı bu yazının bugün itibarıyla yazılmasına vesile oldu. Grup paylaşımının dışında buradan da kendisine tekrar teşekkürlerimi ifade etmek isterim. Hem adı geçen grup aracılığıyla “Akşehir Tarihi” konusunu diri tutuyor hem Akşehir'de yaşasın/yaşamasın tüm Akşehirlileri aynı merkezde buluşturmuş oluyor. Gruptan sıklıkla tıpkı İbre Çeşmesi paylaşımında olduğu gibi Akşehirimizin Kültürel Miraslarına yer veriyor. Onları bizlere hatırlatıyor. Dolayısıyla bende bu yazı aracılığıyla, Akşehir sevdalısı ve hatta Akşehir’in bir kültür bekçisi olarak, çıktığı bu özverili yolda buradan da başarı dileklerimi iletiyorum. Mehmet Koç hoca, bahsi geçen grubun 5. yılını doldurması vesilesiyle Pervasız gazetemizde Kasım ayında yazmış olduğu köşe yazısında da değindiği hususlar içinde yer alan, Akşehirlilerin grubun paylaşımlarını takip ederek katkı sunmasının dışında, bende elinde fotoğraf/döküman/arşivlik belgesi olanların hocamızın bu konuları gündeme getirebilmesi için daha fazla katkı sunmaları gerektiğini düşünüyorum. Zira konu hakkında yapılan bu tarz katkılar ile Akşehir’in somut/somut olmayan kültür mirasına sahip çıkıldığı gibi, gelecek nesillerin de tarihi, bu sayede daha doğru anlamlandırmalarına/okumalarına katkı verilmiş olacaktır.
Akşehir’imizin Kültürel zenginliklerine değinecek olursak, ülke genelinde başta Nasreddin Hocamız olmak üzere hiç tartışmasız açık ara birçok şehre göre önde olduğumuz gerçeğine ulaşırız. Ancak ne var ki bunca zenginliğimize rağmen özellikle somut kültürel varlıklarımızı koruyabildiğimiz, gelecek nesillere olması gerektiği gibi aktarabildiğimiz konularında çoğumuzun endişeleri var. Son dönemde bu varlıklarımıza, koruma anlamında bir ilgi gösterildiği bir gerçek. Ancak bu ilgi olması gerektiği kadar mı ya da gösterilen ilgiye karşın doğru işler yapılıyor mu o konu soru işaretleri barındırıyor. Şöyle ki yazının başında değindiğim üzere, bu yazının yazılmasına vesile olan “İbre Çeşmesi” örneğinde olduğu gibi, gelecek nesillerimize; eserin deforme edilmiş, tarihinden uzaklaştırılmış halini bırakmak hoş değil. Akşehirliler olarak bizlerin, geçmiş nesillerden bize miras bu kültür varlıklarımıza hep birlikte sahip çıkmamız gerekir. Kısaca sadece belediye, yapımını üstlenen kurum(Kültür Bakanlığı gibi) dışında; sivil toplum kuruluşlarının, üniversitenin, basının, muhtarların ve elbette en önemlisi mirasın asıl sahibi olan halkın yani hepimizin bu konuda; sorumluluk sahibi, uyanık, bilinçli, katkı verir olması gerekir. Ancak bu şekilde kültür varlıklarımız koruyabilir, gelecek nesillere olması gerektiği gibi aktarabiliriz. Bu konuyu, “Akşehir Evleri” kitabından da tanıyanların olacağını düşündüğüm çok sevdiğim rahmetli hocam mimar/kültür insanı, Cengiz Bektaş’ın kitaplarından bir alıntı ile daha güzel izah edeceğimi düşünüyorum. Hocam kitaplarının çoğunun önsözün de öncelikle “kültür” konusunu açar daha sonra söyleyeceklerini söylerdi. Şöyle ki, “...insan yaşamını odaklandırmak için aklı ve bedeniyle yaşanır hale getirdiği çevresinde yaşayabilir. İnsan, yaşamı odaklandırmak için yaptığı tüm bu faaliyetler ile kültürü oluşturur. İnsanın dünyası da bu kültür dünyasından oluşur. İnsan diğer canlılardan farklı olarak aklı ve bedeniyle yaşadığı bu çevreyi kendi yaratır. Yarattığı çevrede onu etkiler, biçimlendirir, yeniden yaratır. Kısaca bu birbirinin içinde bir akıştır. İnsan çevreyi, çevre insanı yaratır. Çevresi için bir şey yapmayan(onu savunmayan, ona katkıda bulunmayan) insan, kendisi için de bir şey yapmıyor demektir.”
Tam bu yazıyı oturup yazmaya başlamıştım ki karşıma ulusal basından bir gazetemizin haberi çıktı. Şöyle ki, “Yandaşa Rant Kapısı” diye başlayan haberin içeriğinde, TOKİ organizasyonu ile yapılmakta olan deprem konutlarının, yapım ihalesinin, iktidara yakınlığı ile bilinen isimlere verildiği belirtiliyordu. Başlık/haber, bildik tanıdık dediğinizi duyar gibi oluyorum. Zira benim otuz yıllık inşaat sektör deneyimim yanında sizlerin de vatandaş/okur olarak bu haberlere ülkemizde fazlasıyla maruz kaldığınız bir gerçek. Konumuzla ilgisi ne diye ikinci bir soru soracak olursanız da cevabım; dedim ya bu yazının yazılmasına vesile olan, Kültür varlıklarımızın restorasyonu konusunda gerekli hassasiyetin gösterilmediği, gelecek nesillere bu eserlerin olması gerektiği gibi aktarılmadığı konusuydu. İşte bende bu yazıda bu restorasyon/yapım ihaleleri üstüne birkaç kelâm etmek istiyordum ki böyle bir haberle karşılaştım. Diyeceğim o ki Kültür Varlıklarımızın restorasyonu sonrası ortaya çıkan olumsuzluklar ülke genelinde olduğu gibi ne yazık ki Akşehir’imiz içinde geçerli. Restorasyon/Koruma adı altında verilen ihalelerde, yapım sonrası ortaya çıkan hoşnutsuzluklar da başka sebepler de olmakla birlikte asıl mevzu; işi yapan firmaların çoğunlukla siyasi ilişkiler neticesinde o an ki yönetime yakınlığı ile tanınan/bilinen, konunun ehli olmayan firmalardan oluşması hususudur. Aksi durumda “İbre Çeşmesi” gibi, “Akşehir Evleri” gibi, adı cami/hamam/medrese/kilise/işhanı gibi geçmiş nesillerden intikâl eden Kültür Varlıklarımızın, özüne dokunmadan, aslını bozmadan, deformasyona uğratmadan gelecek nesillere aktarılmaları mümkün olurdu.
Yine geçen hafta bu konuları konuştuğum bir arkadaşımın sözleri, aklımdan çıkmıyor. Konumuz ile ilgili çarpıcı bir örnek olması sebebiyle bu sözleri de paylaşmak isterim, “1970 li yıllarda yaşadığım Londra’ya otuz yıl sonra tekrar gittiğimde, o yıllarda yaşadığım evi, sokağı hiç değişmemiş olarak bulduğum oysa Türkiye’de bırakın doğduğum evi, sokağı bile bulamıyorum”. Bu konuşma, Tarih Sayfalarında Akşehir grubunda ki paylaşımın yorum kısmında da belirttiğim hususlarla örtüşüyor. Korkarım ki bizler bu dünyadan göçüp gitmeden arkadaşımın başına gelenler, Akşehir için de çoğumuzun başına gelebilecek gibi görünüyor. Eğer doğduğumuz, yaşadığımız; tarih kokan evi, sokağı ve hatta daha büyük resimden bakacak olursak Akşehir’i (bize bırakılan Kültür Miraslarını) daha fazla özünden soyutlanmış olarak bulmak istemiyorsak, konuya; daha aktif, daha bilinçli, daha katkı verici olarak yaklaşmak zorundayız.
Akşehir’imiz, yazının başında belirtmeye çalıştığım gibi Selçukludan, Osmanlıdan, Cumhuriyetimizin ilk yıllarından çok güzel eserlerle donatılmış bir kent. Bu sebeple bu kentin Kültür Varlıklarının, gelecek nesillere aktarılması hepimizin vazifesi. Konuya bende bu köşeden, başta bize bırakılan en büyük miras olduğunu düşündüğüm Akşehir Evleri olmak üzere daha özel, daha kapsamlı yazılarla dikkat çekmeyi düşünüyor/istiyorum.
Sonuç: Bu yılın son yazısı olması sebebiyle, sağlık ve huzur getirmesi dileklerimle tüm Akşehirlilerin yeni yılını kutlarım.