1990’ların başından 2010’lu yılların başlarında doğanlar için kullanılan bir deyim. Ama Z kuşağı olmak günümüzde dünya görüşünü temsil ettiği için sadece doğum tarihi aralığı ile sınırlandırmak doğru değil. 18 yaşında biri kendini Z kuşağı deyiminin dışında tutabilir. Teknolojiye hakim 40 yaşında biri de Z kuşağının bütün özelliklerini taşıyabilir. Konumuz kendini Z kuşağı olarak gören herkes.
Yürümeden önce telefon ve tabletlerle tanıştılar, karakterlerine şekil veren aile ve çevre değil, internet oldu. Onları anlamak bizi tabi ki zorlayacak. Her ortamda eleştiri yağmuruna tutulan bu nesille ilgili ilk ip ucu; bizim onları eleştirmemiz, onları hiç ilgilendirmiyor. En güçlü silahları; alay etmek ve ciddiye almamak. Bu nedenle Z kuşağı ile savaşmak, yel değirmenleriyle savaşmak kadar sonuçsuz.
Eleştirmekten önce şunu da hatırlamamız gerekiyor; Z kuşağı yokken yaşadıklarımız da toz pembe değildi. O yüzden bütün ihaleleri onlara yıkmak büyük bir adaletsizlik olabilir. Bizler Z kuşağından önce dolandırıcılar görmedik mi? Depremde yıkılan binaları Z kuşağı mı yaptı? Sebepsizce canı yakılan hayvanlara zarar veren Z kuşağı mıydı? Huzurevine aile büyüklerini yerleştirenler Z kuşağı mıdır? Aile düzenine dinamit koyan programları yapanlar Z kuşağı mıdır? Onları şiddetle suçlarken yapılan mafya dizilerinin yapımcıları Z kuşağı mıdır? İçlerinde tabi ki çok büyük hatalara imza atanlar çıkacaktır. Ama ne istiyorlar, ne düşünüyorlar anlamak gerek.
*Büyüklerine saygı duymuyorlar. Aslında mesele tam öyle değil. Yaş olarak büyük olmanın bir saygı gereği olduğunu düşünmüyorlar. Onların saygı kavramından anladıkları da bizim anladığımızla aynı değil. Oturmanın kalkmanın, sözcüklerin bile bir saygı göstergesi olduğuna inanmıyorlar. Saygı, hak edilmesi gereken bir olgu onlar için. Ancak ve ancak yeterli olduğunu düşündükleri kişilere saygı duyuyorlar. Bu da kesinlikle körü körüne bir saygı değil. Sabit fikirli değiller.
*Görsellik ile ilgili eleştirilere hiç tahammülleri yok. Onlara göre saçlarının şekli, giydikleri kıyafet, taktıkları aksesuarlar hiç kimseyi ilgilendirmemeli. Ama güzel olanı; kendi içlerinde de kolay kolay bir ayrıma gitmiyorlar. Bu ülke farklı görüşteki kişilerin oturup bir bardak çay içmediği dönemlerden geçti. Farklı futbol takımını tutmak bile ayrım sebebiydi. Onlar için böyle değil. Sokakta birbirlerine hiç benzemeyen kıyafetler içinde kol kola yürüdüklerine şahit olmuşsunuzdur. Bu, takdir edilesi bir güzelliktir.
*Hiçbir yere ait değiller. Bizlere göre çok önemli olan aile, memleket, şehir, mahalle, komşu, çevre kavramları çoğu için geçici kavramlar. Onlar farklı, nezih, konforlu, eğlenceli her yerde yaşayabileceklerine inanıyorlar. Bizler başka kültürlere çok yabancıyken, onların bir Rus’la, bir Alman’la, bir Amerikalı ile oyun oynadıklarını görüyoruz. Sebebini bu noktada bulabiliriz.
*Aldatılmaya, kandırılmaya müsait değiller. Telefonla dolandırılmalar ya da kadın programlarında çıkan dolandırıcılık hikayeleri onlara komik geliyor. Biz buna, gözü açık olmak diyoruz.
*Risk almaktan, düşündüklerini söylemekten çekinmiyorlar. Hatta ne yazık ki bunu yaparken kullandıkları cümlelerden de çekinmiyorlar.
*Cinsiyet ayrımı neredeyse silikleşmiş durumda. Sırf kadın diye dışlamadıkları gibi, sırf kadın diye pozitif ayrım yapmaya da karşılar.
Peki hepimizi üzen, çözüm bekleyen durumlar?
*Memnuniyetsizlik; onları en iyi tanımlayan cümlelerden biri bu. Asla memnun olmuyorlar. Tatmin olma duygusu onlar için çok uzak. Her şeye hazır ulaşmış olmalarının bir sonucu.
*Sabırsızlar. Beklemeye tahammülleri yok. Bizler sevdiklerimizden gelecek mektup için haftalarca beklemenin tadını almış bir nesiliz. Beklemek, ulaşılacak olanı daha da güzelleştirir. Bunu yaşadığımız için anlıyoruz. Ama üç saniye geç açılan bir internet sitesine bile tahammülleri yok.
*Öfkeliler. Her neslin o yaşlarda yaşadığı bir durumdur. Sokak kavgalarına hepimiz her yaşta şahit olduk. Ama onlarınki farklı bir öfke. Her şeye anında öfke duyabiliyorlar. Çaresiz kalan aileler sırf öfke nöbetleri ile baş edemediği için, her istediklerine tamam demek zorunda kalıyor. Mücadelenin bir anlamı yok. Müthiş bir inatları var.
*Gelişmeye açıklar. Ekonomi, siyaset, tarih, bilimsel gelişmeler hatta uzay araştırmalarına ilgi duyuyorlar. Tabi ki hepsi için geçerli değil. Ama Z kuşağının geniş bir kitlesinin özel bir ilgi alanı var. Takip ettikleri YouTube kanalları, podcastlar, izledikleri filmler bile ilgi alanlarına yönelik.
*Her şeyin farkındalar. En çok da duygularınızın farkındalar. Z kuşağı özelikle kendisine değer veren aile, çevre, öğretmen gibi faktörleri bir şekilde fark ediyorlar ve ne yazık ki bu zaafları kendi lehlerine çevirmeyi biliyorlar.
*Suçluluk duygusu onlara çok yabancı ama çok tezat bir şekilde sokaktaki yaralı bir hayvan için olmadık fedakarlık yapıyorlar. Fark ettiniz mi? Her okulun müdavimi bir kedisi köpeği var bugünlerde. Yüzlerce çocuk gelip geçiyor ve hayvan kendini o okulda güvende hissediyor. Ağaçları bırakın okul bahçeleri çiçek içinde. Hayvanlara ve doğaya zarar vereni kendi sosyal kuralları içinde uzaklaştırıyorlar. Bu nasıl bir güzelliktir aslında görmek isteyene.
Buraya kadar güzel olan kısımdı. Ne yazık ki, kaybolan bir nesil olmasa da toparlanması gereken bir nesil var elimizde. İnsan öldüren kanlı oyunlarla büyüdüler, acımasız olabiliyorlar. Gelecekten umutsuzlar, zekalarını enerjilerini nereye aktarmaları gerektiğini bilmiyorlar, aynı evin içinde bile kapalı bir kutu gibiler. Kendilerine açılan kapıları sıkı sıkı kapatıyorlar. Duygusal boşlukları ve can sıkıntıları hiç bitmiyor. Ama bu, bir sonraki yazımızın konusu olsun mu?
Önce güzeli görüp takdir etmek sonra olumsuzu konuşup çözüm bulmak gerek. Biz de öyle yapalım.
Sonsuz saygılar.
Not: Z kuşağının çocukları için şimdiden Alfa kuşağı tanımı yapılıyor. Ortaya çıkacak sonuç merak konusu.