'VAR Sistemi' yokken de futbol maçları naklen yayınlamanın dışında kaydediliyor, sonra spor programlarında Oynat Uğur’cum yöntemiyle pozisyonlar didik didik edilip sabahlara kadar tartışılıyordu. Ne demişler; tüfek icat oldu, mertlik bozuldu. Şimdi tartışmalı bir pozisyon olduğunda ya da hakem karar vermekte zorlandığında, maç esnasında o videolara bakılıyor, doğru karar veriliyor.
İyi de hayatın hemen her adımında VAR Sistemi yok mu? Üstelik bu kadar sosyal medya hesabı, takipçisi, paylaşımı varken. Başkentin eski bir Belediye Başkanı, bir partinin belediye başkan adayının aslen Ankaralı olmadığını söyleyerek eleştiriyor. Sonra birisi çıkıyor, eleştirenin bir tarihte attığı bir tweeti paylaşıyor. Ne demiş o tweetinde eleştiren; kendi ailesinin de Balkanlardan geldiğini söylemiş. Buyurun size ‘VAR Sistemi’. Dokuz kusurlu hareketi şıp diye gösteriyor. Geçmişte söylediklerinizin ortaya çıkması, Balkanlardan gelen soğuk hava etkisi yaratıyor.
Bir televizyon kanalında Pazar yerinde yapılmış bir çekimi izliyorsunuz. Sebze meyve fiyatlarındaki artış konu ediliyor. Pazardaki vatandaşlardan bir tanesi, biber ve patlıcan fiyatından şikayet edenlere kızıyor. Sebzeyi mevsiminde yemenin uygun olacağını, kış sebzeleri almalarını öğütlüyor. Bu sırada hemen arkasındaki tezgahta müşteri bekleyen kış sebzelerinin fiyat etiketleri sırıtıp duruyor. İşte size ‘VAR Sistemi’.
Bir camide, cenaze namazı kılan cemaatin üzerine tente çöküyor. Üç kişi yaşamını yitiriyor. Yaralananlardan bir hanımefendi, uzun süren tedavi dönemindeki maddi ve manevi kayıplarının karşılanması için Diyanet İşleri Başkanlığı’na tazminat davası açıyor. Mahkeme 150 bin lira tazminat ödenmesine hükmediyor ancak Diyanet bu ödemeyi yapmıyor. Hanımefendinin avukatı icra yoluna başvuruyor. İstediği malların haczedilmesi değil, Diyanetin banka hesaplarındaki paradan tazminatın ödenmesi. ‘’Borçlunun hesabındaki para devlet malı sayılır. İcra İflas Kanununun 82/1 maddesi gereği haczi caiz olmayan mallardandır.’’ cevabını alıyor. İnsanın sorası geliyor; ‘’Diyanetin ödemeyi yapmaması caiz midir?’’ diye. (Herhalde bu da ‘YOK’ Sistemi.)
Sendikalarla ilgili istatistikler Resmi Gazete’de yayımlanıyor. En fazla üye sayısının 975 bin 300 işçi ile Türk-İş’te olduğunu, toplam sendikalı işçi sayısının ise 1 milyon 859 bin olduğunu öğreniyoruz. Yaklaşık 30 milyon çalışanın, 22 milyon sigortalının bulunduğu ülkemizde sendikalı çalışan sayısı 2 milyon değil. Sendikalıların çalışanlara oranı BİNDE 6. Geçmişte bu oranlar nasıldı diye merak edenler, ‘VAR Sistemi’ne başvurabilirler.
Türk Telekom 2018 yılı için 1,4 milyar lira net zarar açıklamış. Veri gayet net. Bence hiçbir sisteme bakmaya gerek yok.
Ve son olarak; 2015 yılında, beyin dalgalarını birleştiren ve düşünceleri yazıya dökebilen bir yazılım geliştirilmişti. Şimdi de bilim insanları, düşünceleri anlaşılır sesli konuşmaya çevirmeyi başardılar. İnsanlar konuştuklarından hızlı düşünürler. Konuşmak istediklerinde, sözlerini henüz söylemeden beyinlerinde sinyaller oluşmaya başlar. İşte bu sinyaller kaydedilerek konuşmaya dönüştürülecek ve konuşma yeteneğini yitirmiş kişilerin iletişim kurmaları sağlanacak.
Benim umudum, o bilim insanlarının bunun da bir adım önüne gidebilmeleri. Yani düşündüğünden farklı konuşanların gerçek düşüncelerini konuşmaya çevirebilmeleri. Düşünsenize, bunu yapabilseler siyaset ne hale gelirdi?