“Unutma, mutlu bir hayat çok az şeye bağlıdır.” (Marcus AURELİUS)
Ateşten önce de tekerlekten sonra da Hz. Adem’den günümüze, binlerce yıldır hep kovalanıp durulan ama kovalandıkça uzaklaşan arayışın adıdır mutluluk. “Arayanlar bulamayanlardır, bulanlar da arayanlardır.” (Mevlana)
Hepimiz mutlu olmak isteriz ama mutluluğun neye benzediğini bilemeyiz. Bilmediğimiz bir şeyi ararız, sahi görsek tanır mıyız?
Tüm Yunan tanrıları, baş tanrı Zeus’un başkanlığında, Olimpos Dağı’nın tepesinde, mutluluğun kıymetini bilmeyen insanlara bir ders vermek için toplanırlar. Tanrılar mutluğu insandan alıp saklamayı kararlaştırırlar. Tanrılardan biri derki biz bu mutluğu insanoğlundan alıp Everest Dağı’nı en yüksek tepsine saklayalım, diğer tanrılar itiraz ederler, insan bu Everest Dağı’nda da olsan bulur mutluluğu. Başka bir tanrı Pasifik Okyanusu’nun en derin çukuruna gömmeği teklif eder ama diğer tanrılar kabul etmezler. İnsan bu çukurda da olsa alıp çıkarır mutluluğu. Taç Mahal’in temeline saklamayı düşünen tanrılar, bu fikirlerinden hemen vazgeçerler. Tanrının biri derki, biz bu mutluğu insanın içine saklayalım. İnsan mutluğu kendi içinde aramayı akıl edemez. Diğer tanrılar tarafından da onay gören bu fikir gerçek olur ve mutluluk insanın içine saklanır. İşte o tarihten günümüze insanoğlu mutluluğu arar olmuş. Evladını kaybetmiş bir anne misali hep arar durur mutluğu ama ne aradığını da unutmuştur insan.
Bu yazımda amacım size yeni bir şey öğretmek değil, eski bir şeyi hatırlatmaktır sadece. İki bin yıl önce yaşamış bir filozofun mutluluk arayışına tuttuğu fener, günümüzde bile aydınlanmaya yetecek kadar kuvvetli.
Stoacı filozoflardan Roma İmparatoru Marcus Aurelius’tan bahsediyorum. O, mutluluğun çok az şeye bağlı olduğunu iki bin yıl öncesinden söylüyor. Üzerinde bu kadar düşünüp durmaya, işleri zorlaştırmaya, malda mülkte, zenginlikte aramaya, ona buna sormaya, yaşam felsefesi oluşturmaya dahi gerek yok. Çünkü bu bir sanat, çabaladıkça imkansızlaşan bir sanatın adıdır mutluluk. Bu sanat yalınlık, sadelik ve basitlik sanatıdır. “Gerçek olan şey, basit olanda gizlidir.” (Rus Atasözü)
Aurelius’a göre, mutlu insanın algısı dışarıda değil, içeridedir. Dışarıda hiçbir şey yok, basit olanın gücünü hisset, cennet ve cehennem zihninde başka yerde arama. Ölümlüsün sen, insana yaraşır bir şekilde yaşa, gösterişe kapılmadan arzularından arınmış bir ruhla, başkalarının yararını gözeterek yaşayan insan hiç mutsuz olabilir mi? Dışarıda hiçbir koşula bağlı değil mutluluk, verdiğin içsel bir karardır sadece.
Nazım Hikmet Ran geldi aklıma; “Basit yaşayacaksın basit… Mesela susayınca su içmek kadar basit.” Basit yaşamak anlamında en aşağıda isen düşmekten korkmazsın. Büyük İskender’e gölge etme başka ihsan istemem diyen Diogenes gibi bak hayata. Ne demiş filozof Platon; “Önemli olan çok şeye sahip olmak değil, az şeye ihtiyaç duymaktır.”
Filozoflar ve düşünürler hep bir şeyi hatırlatmışlar, basitleşmek gerek. Basit yaşamın, mutluluğun anahtarı olduğunu iki bin yıl öncesinden hatırlatan M. Aurelius’un “Unutma, mutlu bir yaşam çok az şeye bağlıdır” isimli kitabı okunmaya değer.
Felsefe bu, önce sığ sularda yüzersin sonra farkına bile varmadan derin sulara dalarsın, su yutmaya başlarsın, ciğerlerin su dolar, acı çekersin, mutluluğun resmini çizerken acının heykelini dikersin. Acıların tanrısı Hephaistos’u hatırlarsın.
Bir sonraki yazımızda acı çekmenin felsefesini yapalım inşallah. Kalın sağlıcakla.
Görüş ve eleştirileriniz benim için önemli: cibran42@gmail.com