Henüz 22 yaşlarında iki yıllık bir öğretmendim ve sevdiğimle evleniyordum. Evlenmek ev düzmekti. Ev düzmek için beyaz eşya almak lazımdı. Akşehir’de daha uygunu almak için dükkân dükkan geziyoruz. Sonunda girdiğimiz bir beyaz eşya dükkânında iki kişi bizi karşıladı. Biri güleç, sevimli ve konuşkandı. Diğeri ise tane tane konuşan, sanki bir sis perdesi arkasında duran romantik biri idi. Kendilerini tanıttılar: Namık ve Ahmet…

İşte böyle tanıdım büyük şair Ahmet Çuhacı’yı. Yıl 1989

Ahmet Çuhacı, öğretmen olduğumu öğrenince, bana alacağım beyaz eşyaların maddi yanını hiç düşünmememi, her ay başı belli bir miktar vermemin yeterli olacağını söyledi. Böylece yaklaşık 10 yıl boyunca her ay başı bir taksit ödemek için Ahmet Çuhacı’nın yanına gittim. Burada taksit bahane, söyleşmek şahane idi. Eski bir felsefe öğretmeni olduğunu öğrenince az ama öz konuşmalarını dinlemek en sevdiğim anlardandı. Her gittiğimde ya çay, ya kahve içerdik. Bu zamanlarda sohbet ya Nasreddin Hoca fıkraları üzerine ya da Türk Eğitim Sisteminin yapısal sorunları ve felsefesini konuşurduk. Şiirinde:

“Gâh diş ağrısı, gâh doğum sancısı/Bir çorba kaşığı mizah acısı,

Bir çay kaşığı felsefe tozu,/Birkaç damla deniz suyu,

Alnından akan terin tuzu/Suyu çekilmiş; derin, kör bir kuyu.” dediği gibiydi bizim muhabbetlerimiz.

Yıllar içerisinde onun “Pervasız” gazetesine yazdığı şiirleri, makaleleri, fıkralarını gazetenin mutfağında olduğu için ilk ben okurdum. Zengin kelime hazinesine şaşar kalırdım. Kelimeleri ustaca kullanması, Türkçe’ye olan hakimiyeti zamanla ona karşı hayranlığımın çoğalmasına neden olmuştu.

Türkçe şiirinde: “Türkçe akıyor çeşme/çiçekler Türkçe açıyor/ bırak yaramı deşme/dile gelip türkü oluyor” diyerek yazdığı şiirler Zülfü Livaneli aracılığıyla “Bu benim ki sevda değil”, “Bana bir şarkı söyle”, “İçimizden biri” türkülerine, Edip Akbayram’ın dilinden “Kızımın adı Sevgi Oğlumun adı Barış” türküsüne, Esin Afşar’ın sesinde “Güllü Kız” şiirleri üne kavuşuyordu ve daha niceleri… Ancak Ahmet Çuhacı’nın şiirlerini en çok besteleyen Akşehirli besteci- müzisyen Şahabettin Genç’tir. Ben özellikle de “Akşehir’in Ardı Dağlar” türküsünü çok severim.

Ahmet Çuhacı’yı sadece Akşehir’de değil, onun şiirleri onu bütün Türkiye’de tanıtmıştı. O artık sevginin şairi idi. “Sevgi kuşun kanadında” türküsünü yazarken kitabının adını da “Beş Harfli Alfabedir Sevgi” diye koyuyordu. Bu kitabının yanı sıra-“Karanfil Çeliği”, “İki Kişilik Mektuplar”, “Kuşla Çiçek Arası”, “fon/DİP Notları” “Arasta”

“Nasreddin Hocalardan Biri” gibi kitaplarını yayınlıyordu.

Zaman içerisinde şiirlerinin meşhur şarkı sözleri olması, kitaplarının çıkması ona karşı hayranlıkları artırıyor ve Türkiye çapında tanınmasını sağlıyordu. Ancak o hep aynı idi. Sessiz, sakin hatta birazda asık yüzlü, girdiği her topluluğun kalitesini artıran, derin bilgili, sözü dinlenir birisiydi. Hele Şahabettin Genç ile bir araya geldi mi bir ırmak gibi akardı. Zaman zaman benim de katıldığım toplantılarda nezaketini hiç elden bırakmıyordu.

Uzun yılların alışkanlığı ile Akşehir’deki beyaz eşya dükkanına rahat tavırlarla girdim. Öyle ya beni ya Namık Küçükkağnıcı, ya Hamza Şentürk, bazen de Ahmet Çuhacı karşılıyordu. İlk gördüğüm dükkân değişmişti ve hiçbiri yoktu. Ayağa kalkan bir genç ben bir şey sormadan “-Onlar gitti” dedi. Şiirindeki gibi: “Ne de çok sordum/ bir bileni görmedim./ Kondum, göçtüm/tebdil gezdim./Düştüm kalktım,/ dağları aştım, /kurumadı terim./Sanadır sözüm/Sen dediğim benim./Sende yoksun/Ya ben kime giderim?” diyerek üzülmüştüm.

Zamanla Akşehir sokaklarında karşılaşırım diye umarken, Ahmet Çuhacı’nın hasta olduğunu ve İstanbul’da tedavi olduğunu öğrendim. Yaklaşık dört yıl önce kurduğumuz “Tarih Sayfalarında Akşehir” sitesinin müthiş bir takipçisi olmuştu. Ben de ona moral olsun diye gençken Akşehir gazetelerine yazdığı ve kendinin de unuttuğu şiirleri bulup yayınlıyordum. Paylaştığım bir şiirine: “Sevgili Mehmet,, gene "mahcup ettin", sevindirdin, aştın götürdün..sağol...” şeklinde yorum yazmıştı.  Gençken yazdığı “Kız” adlı şiirini de paylaştığımda “Mehmet hoca'm, iğneyle kuyu kazmaya, dağları delmeye devam ediyorsun...Ne güzel, Akşehir aynası , arşivi, tarihi olmanı kutlarım.. Bu da benim 16 yaşında yazdığım bir karalama...Naif ve acemi...Sağolll......................” şeklinde yorumlamıştı.

Sonunda bir gün “Hep acemilik dönemi şiirlerimi yayınlıyorsun. Al sana bütün şiir kitaplarımın PDF’sini gönderiyorum. Artık bunlardan yayınlarsınız” diyerek bana bütün şiirlerini göndermişti. Ben şiirlerinin yanı sıra diğer eserlerini de yayınlıyordum. Onun en ince ayrıntısına kadar okuduğunu biliyordum.

Ölümünden iki gün önce Ahmet Çuhacı’yı telefonla aradım. Telefona çıkan kızı “Babasının uyuduğunu, uyanınca sizin aradığınızı söyleyeceğim ve size dönecektir.” dedi. Ancak dönemedi. İki gün sonra duydum ki bu onun sonsuz uykusuymuş. Şiir’çikler 15’de “Ölümden değil korkum, / Ölüme alışamam diye korkuyorum!” diyordu.

Sonsuz uykusunda Ahmet Çuhacı’ya rahmet diliyorum. Yine onun kaleminden:

“Bir şafaktan bir şafağa/ Bir akşamdan bir akşama

"Merhaba" demeden daha/ Bu gitmeler gitmek değil”

Editör: Pervasız Web