Acı içindeydi köyde yaşayanlar; tellal bağırılmıştı, köyde daha kaç kişi alınacaktı, kaçı geri dönemeyecekti. Eli silah tutan her er askere gidecekti. Karnı burnundaydı Hatice’nin de. 17’sine yeni girmişti. Koşarak geldi eve Mehmet…
Son geceydi. Ölüm beyazdan bir kardelen miydi? Nasıl gidecekti? Nereye gidecekti? Karısı Hatice, ya daha doğmayan bebeği…
Kazım geldi sabahtan, Hatice; “Memed’im” dedi, son bir kez dudaklarından ince bir sızı gibi akıp gitti ismi… “Memed’im”
Kapı çalınca Mehmet geldi sandı Hatice, postaydı. Kalbinin üzerine koydu mektubu. Kokladı, erinin kokusuydu. Yaşıyordu.
“Doğdu mu çocuğumuz? Sizler nasılsınız? Beni merak etmeyin. Hepinizi çok özledim. İnşallah döneceğim. Allah yoludur diye çıktım evden. Şehit olursam üzülmeyin, Mehmet vatan için şehit oldu deyin…
Buralar çok soğuk, korkumuz yok Moskoftan. Komutanımız “Askerler! Hepinizi ziyaret ettim. Ayağınızda çarık, sırtınızda paltonuz olmadığını gördüm. Lâkin karşınızdaki düşman sizden korkuyor. Yakın zamanda Kafkasya’ya gireceğiz. Orada her türlü nimete kavuşacaksınız. İslâm Alemi’nin bütün ümidi sizsiniz” dedi. Allah nasip ederse, güzel günler bizimle olacak.”
Cevap yazdılar hemen. Evdeki mürekkebi yeni doğan bebeğin eline sürerek, kâğıda bastılar.
“Bir oğlumuz oldu. Allah sizleri korusun, seni özledik. Gelmeni hep bekleyeceğiz. Bekleyeceğiz…”
Köylüsü Kazım’a seslendi Mehmet; “Hani şehit olursak, hangimiz sağ giderse söyleyelim ailelerimize…”
Allahuekber Dağlarının bir kıyısına düştü Mehmet, o da şehit olan 90 bin askerle aynı kaderi paylaştı… Donarak şehit oldu.
Çok sonra geldi Kazım köye. Mehmet’e verdiği sözü yerine getirecek acı haberi Hatice’ye verecekti…
“SARIKAMIŞ’TA ŞEHİT DÜŞEN MEHMET’İN SOYUNDAN GELENLER, GÜNÜMÜZDE YENER SOY İSMİNİ TAŞIMAKTA VE KADIOĞULLARI OLARAK ANILMAKTADIR”