Akşamın karanlığında arka arkaya dizilmiş dört arkadaş ellerimizi bir sağa bir sola sallayarak "balerina sarı paspas, sarı paspas kara paspas " diye ilerliyorduk. Adem abimle bir yandan oyun oynarken diğer taraftan etrafı kesiyorduk. Hakan Abim bisikletiyle görünür görünmez eve fıyacaktık. Yakalanırsak fena paralardı sonra. Tek korkumuz bu değildi, bir de Anakız Nenenin karanlık boş eviydi. Anakız Nene yeni öldüğü için daha bir kokutucu gelirdi. Evin oradan geçerken hem korkar hem de pencereden içeriye bakmaktan kendimizi alamazdık. Bu bölümde biraz mahalleden bahsedelim.
En yakın arkadaşlarımız, karşı komşumuz Hayriye ve Leyla'ydı. Anneleri Naciye Yengenin bir sakız patlaması vardı ki, sesi hala kulaklarımda.
Arkadaşlar arasında en büyüğümüz Hayriye, sonra Abim, arkasından Leyla, en küçükleri bendim.
Hayriye en yaramazımızdı. Oyun kurucumuz oydu, hepimiz ona itaat ederdik.
Yan komşumuz Kamile Halaydı. Mahallenin Halasıydı. Kapısının oradan geçen çocuğun eline bir yumurta verir evine yollardı. Herkes severdi onu. Kızdırdığımız zaman şalvarının içine katmakla tehdit ederdi. Şalvarının içiyle ilgili ne korkunç şeyler geçerdi aklımdan, aklınız durur.
Kamile Halanın evinin diğer tarafında Fındık Aliler otururdu. Ali amcanın boyu kısa olduğundan öyle derlerdi onlara. Ali amcanın bir at arabası vardı. Ekmeğini ondan kazanırdı. Karısı Şengül teyze sessiz sakin, iyi birisiydi. Oğlu Sadık ile kızı Cevriye bir kavga etti mi bütün mahalle dinlerdik. Sadık abi Cevriye ablayı çok döverdi. Ona rağmen Cevriye abla dediğim dedik biriydi.
Neyse bugünlük bu kadar yeter. Hakan abim gelmeden eve girelim. Yoksa kaçacak delik ararız.
Bugün bile bir anlamı var mı söylediğimiz melodinin bilmiyorum. Bildiğim, hala kulaklarımdaki dört arkadaşın sesi: “Balerina sarı paspas, sarı paspas kara paspas…”