Kıymetli Dostlar! İçinde bulunduğumuz kutlu Ramazan ayı, bizlere bir kez daha sabrı ve sabretmenin önemini yaşama fırsatı verdi. Sabır bir anlamda bekleme sanatıdır. Mutluluğa giden önemli bir adım olarak görebiliriz sabrı. Olgunluğun bir işareti olarak görmekteydi eskiler sabrı.
Yaşamımızda karşılaştığımız bazı zorluklar; emekle, çabayla ve sabırla anlam kazanır. Kapıların hemen bize açılmayacağını bilmektir sabır. Kapının eşiğinde hiç bıkmadan bekleyebilmenin adıdır sabır. Zamanı olgunlaştırmak için elimizden gelenin en iyisini yaparak gerçek sabrı gösterebiliriz. Çalışmadan, çabalamadan ve gayret göstermeden sabrı anlayamayız.
Dünyamız zor zamanlardan geçiyor. Pandemiye karşı sabırla topyekûn bir mücadele veriyoruz. Bugünlerde belki de en çok ihtiyacımız olan şeyin sabır olduğunu söylersek abartmış olmayız herhalde.
Âlemde her iş, bir vekile ihtiyaç duyar. Bütün kutsal kitaplara baktığımızda; yaratılan her şeyin sabırla ve olgunlaşarak yaratıldığını görürüz. Bir insanın, âlemlerin ve âlemdeki her şeyin sabırla ortaya çıkması bizlere mesajdır aslında. Sabır; olgunlaşmak ve pişmekle irtibatlı bir olgudur.
İnsanoğlunun fıtratı sabırdan daha çok aceleciliğe yakın olduğundan mıdır bilmem ama Kur’an-ı Kerim’de Allah bizleri şu ayetle ikaz etmektedir: “İnsan hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan çok acelecidir.”
Daha iyi insan olmamızı sağlayan bütün öğretilerde sabır önemli bir mertebe olmuştur. Hz.Eyyüb, bütün zorluklara direnen sabır timsali olmuştur. Tasavvufta sabrın büyük bir önemi vardır. Burada yeri gelmişken Taptuk Emre dergâhına düzgün odun taşıyan Yunus Emre’nin hikâyesini hatırlayalım: “ Fedakar derviş Yunus Emre, tam kırk yıl Taptuk Emre dergahına düzgün odun taşıdı. Odunu sırtına vurup getirirdi. Ama yaşını ve eğrisini kesmezdi. Bir defasında Taptuk Emre: ‘Yunus Can, dağda hiç eğri odun yok mu ki hep düzgün odunlar getirirsin’ diye sordu. Yunus da ‘Şeyhim, burası öyle bir Hak ve doğruluk kapısı ki, buraya değil eğri adam, eğri odun bile giremez.’ dedi.”
Modern zamanların insanı, çağın ürünü olarak sabırla büyük sınav vermektedir. Daha dinlemeye bile sabredemeyen günümüz insanı, maalesef sabretmeyi çok farklı anlamaya başlamaktadır.
İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı da sabır bakımından bizlerin gelişmesi için önemli bir fırsattır. Oruç, sabır imtihanının en önemli örneklerinden bir tanesidir. Beynimiz ve kalbimiz, midemize iftar saatine kadar sabretmemiz gerektiğini söyler. Nefsimiz de yavaş yavaş boyun eğmeye başlar. Bu sayede Yaratıcımız olan Allah’a yaklaşmış oluruz.
Bakın Pir Sultan Abdal neler söylemiş:
“Sabredelim gönül, ne gelir elden?
Sabırlı kulunu sevmez mi sultan?
Yusuf’u kurtardı kuyudan, gölden;
Biri sabır, biri şükür, biri dua.”
Sabır, bir meyveyi olgunlaştırdığı gibi bir insanı da olgunlaştırır. Olaylara ve kişilere bakış açımızı daha olgun hale getirir. Her istediğimizin hemen olmayacağını sabır öğretir bizlere. Beklemeyi bilirsek, güzellikler ve iyilikler bizi bulacaktır. İşte sabır, bu anlayışın idrakine varabilmektir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de “Allah, sabredenlerle beraberdir” diyerek sabra büyük bir değer biçmiştir.
Hız ve haz anlayışının egemen olduğu günümüz dünyasında, ani tatmine direnebilmektir sabır. Uzun vadeli bir mükâfat için kısa vadeli hazdan vazgeçebilmektir. Ne zaman harekete geçeceğimizin idrakidir.
Bir şeyler üzerinde ihtimam göstermeyi, bir şeyler için tefekkür etmeyi sağlayan en önemli unsur sabırdır. Alman şair Rainer M. Rilke’nin çok sevdiğim Genç Bir Şaire Öğütler’deki sözleriyle yazımızı tamamlayalım:
“Kalbinde çözülmeden kalan her şey için sabırlı ol. Soruların kendisini sevmeye çalış; kilitli odalar veya yabancı lisanlarda yazılmış kitaplar gibi. Cevapları şimdi arama. Şu anda cevaplar sana verilemez; çünkü sen henüz onlarla yaşayamazsın. Bu, her şeyi yaşama meselesidir. Şu anda soruyu yaşaman gerekiyor. Belki daha ileride, farkına bile varmadan, günün birinde kendini cevabı yaşarken bulacaksın.”