Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa s.a.v. efendimiz, İslam dinini tebliğ etmekle görevlendirilmiş, Allah’ın emir ve yasaklarına göre bizzat hayat yaşamış, yaşadığı dönem ve sonrasındaki tüm insanlara rehber olmuş, övülmüş ve korunmuş olan, mükemmel bir insandı.
1400 yıl önce olduğu gibi bugün de, yarın da ve dünya durdukça, İslam’ın şartları ve hükümlerinin aynen geçerli olduğu, Kur’an-ı Kerim’de belirtilmektedir.
İman edenler tarafından bilinmesine rağmen, bu şartlar maalesef tam layıkıyla yaşanmamakta ve bunun için de herkes, kendine göre sebepler bulmaktadır.
Kim ne derse desin İslam dini, her devirde kayıtsız ve şartsız yaşanmak için, tüm insanlığa tebliğ edilmiş, değişmemiş ve değiştirilemeyecek hükümleriyle, Allah’ın garantisi altına alınmış, son yüce din’dir.
Bazı aklı evveller, İslam’ın Evrensel bir Din olduğunu kabul etmeyerek, sanki dönemselmiş gibi anlatarak, kendilerini kurtarmak için, sözde kılıf uydurmaktadırlar.
Bazı kişiler de üzerine farz olan ibadetleriyle övünüp, üstünlük taslamaya çalışmaktadırlar.
Kişi yapmakla mükellef olduğu ve kendine farz olan ibadetlerin hesabını insanlara değil, sadece Allah’a vereceğini unutmamalıdır.
Sizlere aslında birçoğunuzun bildiği, Peygamber Efendimiz s.a.v. huy ve davranışlarından bazılarını, tekrar hatırlatmak istiyorum. Haliyle uyup uymamak, tabi ki nefsinize kalmıştır.
Bu söz ve davranışların tatbik edilmesi, sizi dünyada huzurlu kılacağı gibi, ahiretteki hesabınızı kolay vermenizi sağlayacaktır.
Peygamber Efendimiz s.a.v.:
İntikam almaz, affetmeyi sever, övülmeyi sevmezdi.
Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir hal ile dururdu.
Dünya işleri için kızmaz, kendi şahsı için asla öfkelenmezdi.
Daima düşünceli, her zaman ağırbaşlı, boş şeylerle uğraşmazdı.
Kötü söz söylemez, kimseyle çekişmez, lüzumsuz yere konuşmazdı.
Hoşlanmadığı konularda susar, konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmezdi.
Vakar ve sükunetle yürür, yürürken de beraberindekilerin gerisinden yürürdü.
Kapısına yardım için geleni asla geri çevirmez, umanı umutsuzluğa düşürmezdi.
Kimsenin kusurunu araştırmaz, düşmanlarını affetmekle kalmaz, onlara değer verirdi.
Konuşurken çevresindekiler etrafını sarar, kelimeleri inci gibi dizilir, tatlı ve berrak olurdu.
Sarf edilen hiçbir kötü sözü ağzına almaz, sıkıntılı halinde dahi kabalaşmaz ve bağırmazdı.
Fakirlerle birlikte yer, onlardan ayırt edilmez, bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı.
Sade kıyafetler giyer gösterişten hoşlanmaz, sıradan olmamasına rağmen, sıradan insanlar gibi yaşardı.
Konuştuğunda ne bir fazla ne de bir eksik söz kullanır, hiç kimseye hakkında hayırlı olmayan sözler söylemezdi.
Yanında en son konuşanı, ilk önce konuşan gibi dikkatle dinler, hiç kimseyi yüzüne karşı, ne de arkasından kınar ya da ayıplardı.
Yürürken ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilirdi.
İnsanlara “Dünyada garip bir kimse yahut bir yolcu gibi ol” derdi.
Sabahları evinden çıkarken “İlahi, doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kandırmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlık edilmekten sana sığınırım” diyerek, dua ederdi.
İslam olmak; kendi nefsinize yapılmasını istediğiniz söz ve davranışları, başkalarına karşı gönül rahatlığı ile yapabilmenizin adıdır.
İslam, Allah tarafından doğrultulmuş, en güzel şekle sokulmuş bir yaşam prensibinin adıdır.
İslamı tatbik etmek bu kadar kolay, yeter ki siz yaşamak isteyin.