Yukarıdaki cümle; Fanatik Film adlı youtube kanalında yayınlanan “Nasreddin Hoca ve Timurlenk” filminde Kadı Cafer Efendi’nin Timurlenk ile diyaloğundan alınma.
Türk filmlerini restore ederek izleyiciye sunan kanaldaki bu siyah beyaz filmin oyuncu kadrosunda çok kıymetli isimler var. Özellikle İsmail Dümbüllü ve Halide Pişkin efsane. Kahramanlık türküleri denilince ben yaştakiler için akla ilk gelen, 12 Eylül darbesiyle de TRT radyo ve televizyonunda adeta ajitasyon aracı haline getirilen Hasan Mutlucan’ı da davudi sesi ile dinlemenin mümkün olduğu film, 186 binden fazla izlenmiş.
Yönetmenliğini Faruk Kenç’in yaptığı filmin senaryosunu yazan Zeki Alpan, Kadı Cafer Efendi rolünü de başarıyla oynuyor. Elbette senaryoda tarihsel ve kronolojik hatalar olabilir zira bu bir belgesel değil ancak filmin, Akşehir Belediyesi’nin Fıkra Canlandırma Yarışmasını anımsatan sahneleri keyifle izleniyor.
1 saat 18 dakika süren filmde bana göre en çarpıcı olan bölüm ise Timurlenk ile Kadı Cafer Efendi arasında geçen bir diyaloğun olduğu 1:02:30-1:03:40 arasındaki 70 saniyelik kısım. Filmde Akşehir Kadısı, her ne kadar kendi özel işleriyle ön plana çıkarılmış olsa da diyalogdaki tiradı, insana çok şey çağrıştırıyor.
Kadıyı ayağına çağıran Timurlenk, “Bir davaya bakıyorum. İşim bitince gelirim” cevabını alınca çılgına dönüyor. Hışımla mahkemeye giden ve ayağına gelmediği için kendisini tehdit eden Timurlenk’e Kadı Cafer Efendi şöyle diyor: “Ben buranın kadısıyım. Ben vazifemi bitirmedikçe hiç kimse beni rahatsız edemez.”
Kadı Efendinin bu kez, sorguladığı Nasreddin Hoca’nın oğlunu serbest bırakmasını isteyen Timur’a verdiği cevap ise çok daha net: “Hakan olabilirsiniz ama vazifeme müdahale edemezsiniz. Türk ülkesinde Türk kanunları geçer. Bizim Padişahımız bile vazifemize müdahale edemez. Ben burada adalet dağıtıyorum.”
Dedim ya senaryoda tarihsel bilgi bağlamında hatalar olabilir. Örneğin Timur’un da Türk soyundan olduğu ama eşi Moğol Prensesi olduğu için kendisini Küregen (Damat) unvanıyla andığı biliniyor. (Profesör İlber Ortaylı)
Filmin yapıldığı 1954 yılı, yakın tarihimizin önemli bir dönemine denk geliyor. 1950 Genel Seçimlerinde, “Elitler ve şehirlilerin partisi” CHP’ye karşı aldığı yüzde 53 oy oranı ile dönemin seçim sistemine göre 408 milletvekili çıkararak Meclis’te yüzde 84 çoğunluğa sahip olan “Halkın ve kırsal kesimin partisi” Demokrat Parti’nin ikinci seçim zaferini kazandığı tarih. 1954 Genel Seçimlerinde DP, yine aynı şekilde ve bu kez 493 milletvekili ile hükümet oluyor. Türkiye’nin NATO’ya üye olup Kore Savaşı’na katıldığı, ülkede bazı kendini bilmezlerin Atatürk büstlerine saldırmaya başladığı ve seçim sisteminin adaletsiz olduğu yönünde eleştirilerin arttığı yıllar.
Aslında tarihin hemen her döneminde ve dünyanın hemen her ülkesinde hukukun üstünlüğüne karşı çıkıldığı, siyasetin hukuka baskın gelmeye çalıştığı dönemler olmuştur. Önemli olan; adaletin gözlerinin, sadece tarafsızlığı simgelemek adına bağlı olduğunun unutulmamasıdır.
Ve yine önemli olan; “Ben burada adalet dağıtıyorum. Ben vazifemi bitirmedikçe hiç kimse beni rahatsız edemez” diyebilmektir.
Not: Filmi https://www.youtube.com/watch?v=o8tgi7UGoY0 linkinden izleyebilirsiniz.