Yapılan atölye çalışmasına ilişkin açıklamada; yazarın ünlü eserinde işlediği konuya değinilirken, bir köy öğretmeninin eğitim savaşının kitapsever öğretmenler tarafından irdelenmesinin önemine vurgu yapıldı. Bulgarca ve Rusça başta olmak üzere birçok dile çevrilen bu kitabında yazar Fakir Baykurt’un, bir köy öğretmeninin eğitim savaşını ve bu savaşta köy köy dolaşarak verdiği bitmeyen mücadelesini gözler önüne serdiği aktarılan değerlendirme, özetle şöyle:
“Türkiye’nin binlerce köyünden biridir Damalı. Tıpkı diğerleri gibi muhtarı, bekçisi, eğitmeni, arlısı arsızı, her bir şeyi vardır. Tabii, bir de öğretmeni... Dünyaya doymadan, güzel evler, temiz sular, bakımlı çocuklar, çocukları uysallaştırmayan okullar görmeden ölürüm diye korkmaktadır. Köylere aydınlığı götürme savaşında yenilmekten bir de... Gel gör ki, bu uğurdaki mücadelesi çetin geçer Öğretmen’in. Verdiği savaşta köylüyü yanına alıp haksızlığın, yolsuzluğun karşısında durdukça, doğruları söyledikçe yerinden edilir. Dahası, çok sevdiği mesleğinden. Ama Öğretmen yılmaz. Işığını saça saça o köy senin, bu köy benim dolanır. Böylelikle yolu Onuncu Köy’e düşer. Burada da onu, benzer bir mücadele beklemektedir... Kitaba konu olan olaylar, Burdur’un köylerinde geçmektedir. Haksızlığın, yolsuzluğun karşısında duran öğretmenin doğruları söyledikçe yerinden edilmesi onu yıldırmaz.”
Kitapsever öğretmenlerin, eğitim savaşını sonuna kadar veren Damalı öğretmeni ve mücadeleci eğitimci yazar üzerine yaptıkları konuşmalarda; gerçekçi ve eğlenceli anlatımıyla, yöresel diliyle eskilere götüren, okuyucuyu da içine alan eser sayfa sayfa analiz edildi. Yazarın tam anlamıyla köy hayatını okurlara hissettirmesi özellikle Burdurlu öğretmenlerin dikkatinden kaçmadı. Fakir Baykurt’un Burdurlu olması sebebiyle yaşadığı döneme birebir şahitlik eden okurdan, döneme ait bilgi edinildi.
Eserin değerlendirilmesi sırasında her öğretmenin altını çizdiği alıntılar; “Evet, nedir seni saran?”, “Yaşamaklar beni saran... Çalışmaklar, dostluklar, arkadaşlıklar... Kazanmak, kaybetmek. Zor bir iş başarmaklar. Yenmekler. Birinde yenilirsen, yılmayıp bir daha saldırmaklar. Sonunda, ne olursa olsun yenmekler. İnsanları biraz hayran bırakmaklar. Biraz faydalı olmaklar. Haksızlığa uğramış birinin hak almasına yardım etmekler. Haksızlık edenin dize geldiğini görmekler. Onu bunu sömürüp haksız lokmalarla semirmişlerin kirli çamaşırını deşmekler. Onların dedikodularını yapmaklar. Komşuda pişenden ummayıp, eller pişirirken sen de pişirmekler...”, “Düşün ki okumamışlar; düşün ki uyanmamışlar. Haksızlığa karşı durmayı bilmiyorlar. Hep karanlıkta yaşamışlar. Aydınlık diye bir şeyden haberleri yok. Gözleri var ama gözün ardında, görmelerini sağlayacak ışıkları yok. Kulakları var ama duyduklarını seçecek bilgileri yok. Okumuşun okumamışa, görenin görmeyene, duyanın duymayana borcu var. Başka türlü nasıl iyi yaşanır. Yanındaki açken, senin tokluğun sana siner mi?” şeklinde sıralanırken bir öğretmenin ışık olduğu, aydınlanmayı her anlamda hissettirdiği bir kez daha bu eserle vurgulandı.
Akşehir Okuma Atölyesi öğretmenleri; sezonu bitirmiş olsalar da kitap okumayı bırakmayacaklarını hatırlatırken Eylül ayında değerlendirmek üzere Ayfer Tunç’un Dünya Ağrısı adlı eserini belirlediler.