Beşdeveli’yi görünce herkes ayağa kalkar, ona saygı gösterirdi.

Oysa Beşdeveli, bencilin biriydi. Aslında devesi falan yoktu, ama birçok deve alacak derecede varsıldı. Herkesi horlar, herkesi çalıştırır, kimseye emeğinin karşılığını vermezdi.

Çok zengin olduğu halde, daha yukarılara bakar, kendinden üstün olan varsıllarla boy ölçüşürdü. Daha çok zengin olabilmenin yollarını, yoksulları sömürmede bulurdu.

Eğitmenimiz bu haksızlığı görünce İzzetgil’in odada Beşdeveli’nin de bulunduğu bir sırada NE SÖMÜRÜ NE HOŞGÖRÜ adlı şu öyküyü anlattı:

“Evvel zamanda aynı sokakta oturan bir varsıl ile bir yoksul varmış.

Varsıl hırslıymış. Kendisinden daha yukarıda yaşayan varsılları ölçü alıyor, yoksuların emeğini daha çok sömürebilmenin ve daha çok mal mülk edinebilmenin hesabını yapıyormuş.

Yoksul ise çalışıyor, fakat kazandığı ile insanca geçinemiyormuş. Yine de kendini daha aşağıda yaşayan yoksul insanlarla karşılaştırıyor, daha çok çalışmanın, daha çok mutlu olabilmenin yollarını arıyormuş.

Oysa her zaman aynı yerde yaşamak zorunda varsılın yoksula, yoksulun da varsıla gereksinimi olur. Çünkü birinin malı, parası, ötekinin gücü ve onuru vardır.

Bu dünyada ne aşırı hırs, ne sömürü olmalı. İnsanlar çalışmalı, yardımlaşmalı, birbirlerini sevmeli. Asıl olan bu değil mi? ”