Kıymetli Dostlar! İlk insanın yaratılışından itibaren tüm insanlar mutluluğun peşinden koşmaya devam ediyor.
Peki, mutluluk nedir? İnsan nasıl mutlu olur? Mutluluğu anlatmaya, tarif etmeye nerden başlamalıyız? Özellikle dünyamızı saran salgın döneminde mutluluğu nerede aramalıyız? Salgın tüm insanlığı endişeye boğmaya devam ediyor. Bu endişe ve gerginliğin ortasında mutlu olmayı nasıl başaracağız?
Özellikle salgın döneminde anladık ki; mutluluğu parayla satın alamayacağımız şeylerde aramalıyız. Para verip sağlık satın almak sanki zor gibi. Para verip dostluk satın alamıyoruz. Para verip huzur satın alamıyoruz. Kimi insan mutluluğu kahkaha atıp yaşama olarak algılıyor. Oysa mutluluk, vicdanın rahat ve huzurlu olmasıdır bence. Yastığa kafanı koyduğunda, vicdanınla hesaplaştığında gönül rahatlığıyla yatabiliyorsan dünyanın en mutlu insanı sensin.
Mutluluğa dair araştırmalar, son yıllarda çoğalmaya başladı. Bu araştırmalara baktığımızda genel anlamda şöyle bir sonuca varıyoruz: Verebilen, paylaşabilen insanlar daha mutlu oluyor. Bizleri devamlı harcamaya ve tüketmeye zorlayan vahşi kapitalizm, vermenin ve paylaşmanın hazzını unutturdu. Mutluluğun peşinde koşmaktansa her an mutlu olmanın fırsatını yakalamak en doğrusu belki de. Nathaniel Hawthorne’nin dediği gibi: “ Mutluluk, kovalandığında asla kendini yakalatmayan bir kelebeğe benzer; ama sessizce oturup beklersen üzerine konabilir.” Mutluluğun peşinden koşarak koca bir ömrümüzü tüketemeyiz. Anı yaşayarak da mutlu olabilir insan, anılarda gezinerek de. Hayalini kurduğumuz şeyin gerçekleşmesi de dünyanın en mutlu insanı kılabilir bizleri.
Kişisel Gelişim üzerine çalışan akademisyen ve araştırmacıların yaptığı çalışmalar genelde aynı kapıya çıkar: Başarmak, çok para kazanmak, kendini çok yönlü yetiştirmek gibi pek çok alanda yazılan yazılı ve dijital eserler, mutlu olmanın formülünü bizlere sunmaya çalışır. Bu tür çalışmaları yapanların unuttuğu bir şey var: Mutluluk kişiden kişiye değişir ve görecelidir. Fransız yazar Montaigne, yıllar öncesinden bizi uyarmış aslında: “ Eğer mutlu olmak istiyorsanız bu kolay. Başkaları kadar mutlu olmak istiyorsanız bu imkânsız. Çünkü biz, başkalarını olduklarından daha mutlu sanarız.” Rekabetin ve kıyasıya yarışın öne çıkarılmaya çalışıldığı bir hayat, sadece mutsuzluğa sebep olur.
Modern insanın en büyük problemi mutluluğu hep parada ve eşyada aramasıdır. Son model arabalar, konforlu evler, hesabımızda birikimin çoğalması, makam ve mevkiimizin yükselmesi bizleri mutlu eder elbette. Oysa mutlu olabilmek için “yeter” diyebilmeliyiz. Beklentileri olabildiğince düşük tutarsak, hayatın basamaklarını çıkarken her adımın keyfini çıkarırsak mutluluk kendiliğinden gelir zaten.
Yazımızı mutluluğun reçetesiyle tamamlayalım. Yanlış anlamayın, size mutluluk reçetesi sunma küstahlığı yapmayacağım. Kendi reçetemi sizlerle paylaşmama da izin verirsiniz kanımca.
Bence mutluluk; ailemize ve sevdiklerimize zaman ayırmak, anne ve babalarımızın hayır duasını almak, çocuklarımızla oyunlar oynayarak ruh ve gönül dünyalarına inmek, sırtımıza taşıyacağımızdan daha fazla yük almamak, yeri geldiğinde “hayır” demeyi bilmek, ilkeli ve değer eksenli bir hayat sürmek, sahip olduklarımızın kıymetini bilmek ve şükretmektir.
Yüzünüzden gülümseme, hayatınızdan mutluluk eksik olmasın efendim.