MİLLİ PİYANGONUN EN BÜYÜK İKRAMİYESİ

Milli piyango'nun en büyük ikramiyesi elli milyon liraydı. Genellikle en büyük ve onun yakını olan ikramiyeleri kazananlar, almaya hemen gitmiyor. Gazeteciler, şanslıların resmini çekmek için tetikte bekliyor. Kazananlar ise , bilinmek istemiyor. Hısım akrabalarının, arkadaş ve komşularının, ödünç adı altında belki de yardım olarak para isteyeceğinden korkuyorlar. Göze gelmek(Nazara uğramaktan) da çekiniyorlar. Eskiden çok gösterişli atlara, haset gözle bakarak, zavallı hayvancağızları çatlatıp öldürebilenler bile oluyormuş.

Yalvaç ortaokulunun ikinci sınıfında; parasız yatılı sınavına girdik. Üç kişi kazanmışız; Denizli lisesinin orta kısmına vermişler. İlçenin başka yerlerle bağı, Akşehir üzerindendi. Babalarımız dağdan odun getiren bir adamla anlaşmışlar. Bizi üç eşeğe bindirdi. Öğle sonu vardık. Eşekleri hana bağladı; uzak istasyona yaya gittik. Biletlerimizi alıp, trene bindirdi.

Lise bir'e geçtiğimizde, Arkadaşım Mümtaz'ın teyze oğluna en büyük ikramiye olan ELLİ BİN LİRA çıkmış. Lakabını, ELLİ BİNLİK koymuşlar. Mümtaz'ın övünmeleri abartılıydı. O zamanın elli bin lirası, şimdiki elli milyon liradan çok daha değerliydi. "Memedali abim, şöyle yapacak, böyle yapacak..." diye bizi çıldırtıyordu. Neredeyse bütün ilçeyi satın alıp, ana babalarımızı da sürgüne yollayacaklar gibi şişiniyordu.  Okul tatil olup geri dönerken Akşehir'e geldiğimizde; yüklerin üzerine yerleşip; düşmemek için bağlanan urganlara tutunduğumuz  kamyonun şoför muavini, "Elli Binlik'in akrabası olduğunu; kendisine de bin lira çıktığı için lakabına Binlik dendiğini" söyleyip, bizi küçümsüyordu. İlçemizde Elli BiNlİK'in öykülerinden başka bir şey konuşulmaz olmuştu. Karısının boynuna o kadar çok beşi bir yerde altınları takmış ki; kadın yürümekte zorluk çekiyormuş. Tüm akraba ve arkadaşlarına sermaye vermiş... vs. vs.

Çok zaman geçti; Liseyi ve üniversiteyi bitirdik. Kaymakamlık yaptığım ilçenin iktidar partili öne gelenleri, vesika ile satılan çay, kahve ve daha önemli malları; halka eşit dağıtmıyor; il merkezinde satıp büyük vurgun yapıyorlardı. Buna engel olduğum için uzak bir yere tayinim çıktı. İstifa ederek, Akşehir'de Avukatlığa başladım. Elli Binlik de Akşehir'de ev almış; Oradaki Yalvaçlıları, onun mahallesinden olan Tapucu, toplayıp bir arada tutuyor; o sayede Elli Binlik'le sıkça görüşüyorduk. Müteahhitlik yapıyormuş; Afyonda büyük bir ihale almış...  Sohbetlerimiz iyiydi. Epeyce sonra beynimizi attıran acı bir haber; tüm Yalvaçlıları ağlattı: Elli Binlik, çalıştırdığı işçilerin parasını ödeyemeyince, eşinden altınların bir kısmını için istemiş. "Üç ay sonra iki katını alacağına" da yemin etmiş. Ama kadın, yüzlerce altının bir tekini bile, kocasına vermemiş.  O da ücretini ödeyemediği işçilerin görebileceği bir yerde, geceleyin kendini ağaca asıp  intihar etmiş. Cenazesini getirip Akşehir'e defnettik. Hemşerilerimizin çoğu ağladı. Bazıları suçu karısına yükleyip, onunla küstüler. Bir başarı elde ettiğimde; anamla babamın çok sevinmeyip; "Allah Hayırlısını versin!" demekte ne kadar haklı olduklarını; o zaman göz yaşlarımın içine gark olurken anladım.

{ "vars": { "account": "G-5Z2CE4T8R8" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }